SAVAŞTAKİ AMERİKA

SAVAŞTAKİ AMERİKA

 

Amerika'nın komünizmle mücadelesi, Vietnam'da batağa saplanan kan ve gözyaşı dolu bir maceraya dönüşmüştü. Beş Amerikan başkanı eskiten Vietnam Savaşı, orantısız silah ve mali gücüne rağmen Amerika'nın 190 senelik tarihinde aldığı ilk yenilgi oldu. Savaş sadece Vietnam'ı değil, Amerika'yı da ikiye böldü.

Bürokratik elitlere ve hükümetlere karşı sivil hakları hareketi olarak başlayan ve tüm dünyayı saran 68 rüzgarı, hem Amerika'da, hem de Avrupa'nın başkentlerinde Vietnam Savaşı karşıtı protestolarla birleşip anti militarist bir renge büründü. İlk muharip birliklerin Vietnam'a ayak bastığı 1964 senesinden, Amerika'nın savaştan çekildiği 1973'e kadar protestolar devam etti. Tet Saldırısı, Amerikan halkını hükümetin pembe yalanlarına karşı uyanışına sebep oldu. Kuzey Vietnam için askeri bir başarısızlık sayılabilecek Tet Saldırısı, Amerikan toplumu içinde istenilen etkiyi yaratmıştı. Beyaz Saray tarafından pompalanan "savaşın yakında sonlanacağı" yalanı yerle bir olmuştu. Hanoi'deki politbüronun mesajı Amerikan halkına ulaştı: Bu savaş evden çok uzakta ve maliyetli bir savaştı. Vietnam asla teslim olmayacaktı.

Anti-komünist Güney Vietnam hükümetine askeri yardımlar Başkan Keneddy döneminde başlamıştı; Zira kukla devletin ordusu, gönüllülük temelinde gerillaya katılan Vietkong birlikleri karşısında yenilgi üstüne yenilgi alıyordu. Vietnam'da işler sarpa sarınca, Başkan Johnson Vietnam'a askeri sevkiyatı başlattı. Johnson ve sonraki tüm liderlerin iddiası "Vietnamization", yani savaşı Vietnamlılaştırmak; anti-komünist Güney Vietnam ordusunu eğitip, donatıp sonrasında Amerikan birliklerini Vietnam'dan çekme vaadiydi. Vietnamization ancak Amerikalılar 73'te arkalarına bakmadan kaçıp, Güney Vietnamlı işbirlikçilerini kaderlerine terkederken gerçekleşecekti.

Amerikalı gençler farklı gerekçelerle orduya katılmışlardı. Kimisi macera için, kimisi arkadaş çevresinden geri kalmamak için, kimisi Amerikan propogandasının etkisinde kalarak, kimisi de ölmesi ya da gazi olması durumunda ailesine maddi destekte bulunabilmek için gönüllü olmuşlardı. Gerekçeler farklı olsa da hepsi istisnasız işçi sınıfındandı. 1966 yılında savaş çetinleşince teciller durduruldu. Seçkin beyazlara tecil yolu açıkken, Hispanik ve Afrika kökenlilerin tecil başvuruları reddediliyordu. Vietkong çetin ceviz çıkmıştı ve Amerika için zafer yakın gözükmüyordu. Savaşa daha fazla asker lazımdı. Üniversitelerde de teciller durdurulunca Amerikan orta sınıfı savaş karşıtı cephede yerini almaya başladı. Artık savaşa hayır diyenler bir grup marjinal solcu değil, Amerikan toplumunun yarısıydı. Yoksulların, siyahilerin cepheden tabutları gelirken; George W. Bush gibi petrol zengini ailelerden gelenler Ulusal Muhafızlar'a katılıp geri görevlerde yerlerini alarak "vatan borcunu" ödüyorlardı. 27 milyon yetişkinin yarısı askerden kaçtı. Kaçanlar arasında Bill Clinton da vardı. Hatta okumak için gittiği İngiltere'de savaş karşıtı protestolara katıldı. Aynı yıllarda otuz bin Amerikalı Kanada'ya iltica başvurusunda bulundu. Zenginlerin savaşında ölmek yerine vatandaşlıktan çıkmayı tercih ettiler.

                                                                  Ulusal Muhafız George W.Bush

                                          Bill Clinton'ın Oxford yıllarından bir kare

 

KARA ÖFKE

Vietnam savaşının kızıştığı yıllarda ırkçı şiddet Amerika'da her gün can alıyordu. Siyahlara karşı adı koyulmamış bir "apharteid "rejimi uygulanıyordu. Klu Klux Klan ve benzeri ırkçı grupların siyahlara yönelik uyguladığı şiddet ve karşılıklı kundaklamalar Amerika'yı bir iç savaşın eşiğine getirmişti. Komünist bir programa sahip "Kara Panterler Partisi" siyah toplum içinde gittikçe güçleniyordu.

Bob Marley'in parçasına ismini veren "Buffalo Soldiers"; Yani Afro-Amerikan askerler, Amerikan Devrimi'nden bu yana tüm savaşlarda cepheye sürüldüler. Vietnam Savaşı'nda bir kez daha savaş alanındaydılar. Cephede beyazlara oranla çok daha fazla kayıp veriyorlardı. Köleciliği temsil eden Güneyin ırkçı Konfederasyon Bayrağı, kimi askerler tarafından koğuşlara asılıyordu. Bu ve benzeri yöntemlerle sürekli beyazların aşağılamalarına maruz kalıyorlardı. Amerika'da ne yaşanıyorsa, aynısı Vietnam cephesinde de yaşanıyordu.

                                                        Muhammed Ali mahkeme sonrası demeç verirken

                                                Cephede Martin Luther King'i anan Afro-Amerikan piyadeler

 

Binlerce vicdani retçinin bu kirli savaşa katılmayı reddettiği bir dönemde ünlü boksör Muhammed Ali de "No Viet Cong Call Me Nigga" ( Hiçbir Vietkonglu Bana Lanet Zenci Demedi) diyerek askere gitmeyi reddetti. Efsane demeci şöyle devam ediyor: “Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15,000 km’lik bir mesafe katetmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil." Muhammed Ali doğru tarafta durmanın bedelini hapis ve para cezasına çarptırılarak ve ayrıca lisansını ve pasaportunu kaybederek ödedi. Amerika tarafından hain ilan edilen Ali, bu davranışı ile geçtiğimiz yüzyıldan onuru ile geçenler kervanına katıldı.

SAVAŞ PROTESTOLARI

Kampüslerden yükselen savaş karşıtı sesler, tecillerin kalkması ile sert protestolara, üniversite işgallerine dönüştü. 1966'da Marthin Luther King, Dr Spock gibi aydınların öncülüğünde yarım milyon kişi Central Park'taki savaş karşıtı protestoda bir araya geldi. Başka bir protestoda şiddetin dozu arttı ve protestocular Pentagon'u kuşatıp, askeri barikatları aşıp binanın kapısına kadar dayandı. Pentagon'da görevli memurların çocukları da dışarıda protestocuların arasındaydı.

Önce Luther King, ardından savaşı ve ırkçılığı bitirme sözü veren Kennedy suikaste uğradı. Amerika kaotik bir dönemden geçiyordu. Bir yandan siyasi cinayetler, öbür yandan toplumun politikleşen renkleri siyahlar, çevreciler, feministler, gençliği saran Rock'n Roll kültürü ve hippie hareketi ülkeyi daha da kaotik bir hale getiriyordu. Haziran 68'de dünyayı saran öğrenci eylemleri Amerikan sokaklarında yankısını bulurken, Nixon Cumhuriyetçi Parti'den Başkan seçildi. Ulusal Güvenlik Danışmanlığı'na kendisi gibi azılı bir anti-komünist olan Herry Kissinger'ı getirdi. Bu ikili ile dünya artık daha tehlikeli bir yerdi.

                                                                            Nixon ve Kissinger ikilisi

 

Şikago'da 15.000 protestocu Demokrat Parti Kongresi etrafında toplanıp barış taleplerini dile getirdi. Savaş protestoları Nixon hükümetini sıkıştıra dursun; sahada da durum pek iç açıcı değildi. Daha Tet saldırısının sarsıntısı geçmeden, Vietnam Komünist Partisi lideri Le Duan ve General Hong Van Thai, muson sezonu başlamadan önce Hanoi'den yeni bir saldırının emrini verdiler. Bu sefer Saygon'da bir ayaklanma hedefi taşımayan saldırı planı, Paris Barış Görüşmeleri'nde pozisyonu iyileştirmek için yapıldı. 60.000 Vietkong ve PAVN ( People's Army of Viet Nam)'a karşılık 2169 Amerikan askeri ve 2054 Güney Vietnam askeri hayatını kaybetti. Bununla yetinmeyen Hanoi, Ağustos'ta yeni bir toplu saldırı daha düzenledi. Bu sefer 10.000 Vietnamlıya karşılık 700 Amerikalı öldü. Askeri kayıplar Komünist Parti içinde tartışmalara yol açsa da, Le Duan Amerika'yı yıpratacak olan direnme savaşında ısrarcıydı. General Westmoreland'ın övündüğü, çatışmalarda öldürülen Vietkong'lu sayısı ise Amerikan halkının umrunda bile değildi. Doğal olarak her asker ailesi, eve dönecek olan tabutların sayısı ile ilgileniyordu.

Aileler de toplumsal bölünmeden nasibini almıştı. Asker yakınlarının kimisi sokak protestolarına katılırken, bazıları da protestoların Vietkong'un elini güçlendirdiği için sokağa çıkanları vatan haini ilan ediyordu. Bir bakıma doğruydu. Çünkü sokak eylemlerinde çekilmiş görüntüler, Kuzey Vietnam'daki Amerikalı savaş esirlerine propoganda maksadıyla izletiliyordu.

1969 Ağustos'unda Woodstock'ta yarım milyon Amerikalı Rock'n Roll, uyuşturucu ve özgür seks ile kendinden geçerken, diğer yarım milyon genç ise Vietnam bataklığında hayatta kalmaya çalışıyordu. Tam günü bilinmemek ile birlikte, Vietnam davasına ömrünü adayan Ho Amca büyük hayali olan Saygon'u göremeden hayata gözlerini yumdu (4 Eylül'de ölmesine rağmen Parti, Bağımsızlık Bildirgesi'ni okuduğu 2 Eylül'ü ölüm günü olarak ilan etti). Kendisi göremese de, zafer günü geldiğinde başkanlık sarayının kapılarını kıran Vietkong tankının üzerindeki posteri Saygon'a girecekti. Vietnam Komünist Partisi'nin Genel Sekreteri Le Duan Ho Amca'nın cenazesinde, Vietnam'ı komünizm bayrağı altında birleştirme sözü verdi.

 

HAMBURGER TEPESİ

Amerikalıların Tepe 937 ismini taktığı, Vietnam-Laos sınırında bulunan ve çok da stratejik bir önemi bulunmayan bir tepe için yapılan kanlı muharebe, Amerikan kamuoyunda çokça tartışmaya neden oldu. ABD 101. Hava İndirme Tümeni ile Kuzey Vietnam Ordusu arasında 10 gün süren çatışma; İki taraftan da büyük kayba neden olması ve cesetlerden yayılan çürümüş et kokuları sebebiyle Hamburger Tepesi ismiyle anılır. 72 Amerikan piyadesinin öldüğü çatışma sonunda tepeyi alan Amerikan birlikleri 15 gün sonra bölgeden çekilip, tepeyi yeniden Vietkong birliklerine bırakmıştır. Peki bunca kayıp neden verildi? Bu soru, Amerika'daki savaş karşıtlığını yükseltmiştir. (Tepe 937'de yaşananlar 1987 yapımı, John Irvin'in yönetmenliğini yaptığı "Hamburger Hill"ile beyaz perdeye yansımıştır).

69 Moratorium'u ABD tarihindeki en geniş çaplı protestoydu. Yarım milyon protestocu, Washington DC'de Beyaz Saray'ın önünde John Lennon'ın "Give Peace A Chance" parçasını hep bir ağızdan söyledi. John Lennon'dan çok Beyaz Saray önünde dalgalanan Vietkong bayrakları Nixon ve diğer Cumhuriyetçileri çılgına çeviriyordu. Düşmanın kalbinde bayraklarının dalgalanması, Hanoi'de kamufle edilmiş mütevazi bir binada toplanan Politbüro yöneticilerini acaba kaç kez tebessüm ettirmiştir?

Missisipi'de Nixon yanlısı işçi sendikasına üye işçiler, savaş protestosu yapan öğrencilere saldırıp 70 kişiyi hastanelik ettiler. Nixon ise bu "vatansever" davranışları sebebiyle saldırganları tebrik etti. ( Gezi dönemine dönün. Ne kadar benzer olaylar yaşadık). Hükümetin protestoculara uyguladığı giderek tırmanan şiddet, 4 Mayıs 1970'te Ohio Kent State Üniversitesi'nde katliama dönüşecekti. Dağılın uyarısında uymayan öğrencilere Ulusal Muhafızlar tarafından kurşun yağdırıldı ve dört öğrenci kampüsün ortasında katledildi. Missisipi'de ise polis "işte burası hain yuvası" diyerek, öğrenci yurduna ateş açarak iki öğrencinin daha canını aldı. Namlular Vietnam köylülerinden sonra, şimdi de ABD vatandaşlarına dönmüştü. Kent State katliamının ertesi günü 4 milyon öğrenci sokaklardaydı. 448 kampüs işgaller ve protestolar sebebiyle kapatıldı. Toplumda bölünme tavan yapmıştı. Vietnam savaşından dönen gaziler havalanında hakaretlere uğruyor, hizmet ettiklerini düşündükleri ülkede binecek taksi dahi bulamıyorlardı.

Savaş protestolarının en anlamlısı ise Vietnam Savaş Gazileri tarafından yapılanıydı. Operation Dewey Canyon III adını verdikleri, Laos ve Kamboçya'da gerçekleştirilen operasyonlara ironi yapan buluşmada; Washington'da Beyaz Saray önünde toplanan gaziler, Vietnam'da kazandıkları madalyaları Beyaz Saray'a fırlatarak tarihi bir protesto gerçekleştirdiler.

Direnişe epik bir selam da Avrupa'dan gelmişti. Otuz saatlik bir çaba ile İsviçreli üç kafadar Bernard Bachelard, Olivier Parriaux ve Noé Graff, Paris Notre Dame Katedrali'nin tepesine Viet Kong bayrağını çekerek kayıplara karıştılar. Vietnam'ın Paris büyükelçisi seneler sonra kimliğini açıklayan bu gizemli kahramanları bu sene makamında ağırladı. Güzel insanlar dünyanın her yerinde çıkıyor, varolsunlar!

                                                      Vietnam'ın Paris Büyükelçisi ve İsviçreli üç ihtiyar delikanlı

6 Ocak 1969'da bir protesto da Ankara ODTÜ'de gerçekleşti. " Ho Ho Ho Chi Minh, iki, üç daha fazla Vietnam, Ernesto'ya bin selam" sloganı, 68 Türkiye'sinde kampüslerde en sık duyacağınız sloganlardandı. Vietnam'daki kanlı pasifikasyon projesinin mimarı, "Kasap" lakalplı ABD'nin o dönemki yeni Büyükelçisi Robert Commer, rektörlüğün daveti üzerine üniversite kampüsüne aracıyla gelir. Amerikan bayraklı Cadillac kampüse girer girmez DEV-GENÇ liderlerine istihbarat ulaşır. Sinan CemgilTaylan Özgür ve İbrahim Seven in de içinde bulunduğu 18 kişi, rektörlüğün önünde aracı ters çevirip yakarlar. İtfaiye olay yerine intikal etse de Ulaş Bardakçı, "su veren itfaiyenin hortumunu" keserek müdahale eder. Araç yanarken öğrencilerden birinin "Bu yanan araç, ikinci kurtuluş savaşımızın meşalesidir" sözü dönemi içinde sloganlaşır. Commer'ın yanan arabası DEV-GENÇ ten Ho Amca'ya gönderilen bir selamdır ve Türkiye'de anti-emperyalist mücadelenin sembolü haline gelir.

                                                       Vietnam Kasabı Commer'ın aracı ve DEV-GENÇ

2004 seçimlerinde cumhuriyetçi Bush'a karşı, Demokrat Parti'nin savaş karşıtı adayı olarak yarışan John Kerry'i hatırlayanlarınız vardır. Ohio eyaletinde çevrilen seçim katakullisiyle başkanlık az bir farkla elinden alınıp Bush'a verilmişti (Seçim katakullileri sadece bizde çevrilmiyor). Kerry, Obama hükümetinde de Dışişleri Bakanlığı yapmıştı. Savaş yıllarında deniz yüzbaşısı olarak Vietnam'da görev yapan Kerry, 1971'de Senato Dışilişkiler Komitesi'nde tarihi bir savaş karşıtı konuşma yaptı. Hükümete ve savaş politikalarına karşı lafını sakınmayan Kerry, resmi olarak Amerikan Devleti tarafından dinlenen ilk savaş gazisidir.

                                                                                 Kent State Katliamı

                                                  Madalyalarını Beyaz Saray'a fırlatan savaş gazileri

                                        69 Moratorium'unda Beyaz Saray önünde taşınan Vietkong bayrakları

 

 

HANOİ HİLTON

Kuzey Vietnam ile ABD arasında ardı ardına gerçekleşen barış görüşmelerinde, Amerikan savaş esirleri önemli gündem maddelerinden biriydi. Kuzey Vietnam'ı bombalamak için yola çıkıp, Hanoi semalarında vurulan ve sağ kurtulan savaş pilotları savaş esirlerinin büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Esirler, Fransızlardan miras kalan Hanoi'deki Hoa Lo adlı hapishanede tutuluyorlardı. Mahkumlar buraya "Hanoi Hilton" adını taktılar. Hapishaneye yolu düşen en tanınmış isim, şüphesiz hava kuvvetleri pilotu Senatör John Mccain'di. Mccain ile hapishanede görüşen Kübalı bir psikolog Mccain'i şöyle tanımlıyor: "İşlediği insanlık suçlarından dolayı en ufak bir pişmanlık duymayan, pişkin bir karakter". Hanoi Hilton'ın dışında, Güney Vietnam taşrasında, derme çatma barakalarda tutulan Amerikan esirleri de bulunmaktaydı. Amerikan savaş esirlerine insani davranıldığı söylenemez. İşkence ve kötü muameleye bolca maruz kaldılar. Koşulları barış görüşmelerinin sıklaşması ile birlikte iyileşti. Kuzey Vietnam, savaş suçlusu olarak gördüğü esirlerin isimlerini Kızıl Haç'a vermeyi yıllarca reddetti.

Savaş yıllarında Hanoi'nin ziyaretçileri arasında ilginç isimler vardı. Amerika'da popüler kültüre damgasını vuran, gençlerin sevgilisi model-aktrist Jane Fonda, savaş karşıtlığını bir ileri noktaya taşıyarak, Vietnam Halk Ordusu'na desteğini sunmak için Hanoi'yi ziyaret etti. Tüm dünyaya Vietnam'da olup bitenleri anlatmak için çabaladı. Amerikan savaş esirlerinin birer savaş suçlusu oldugu gerçeğini ve idam edilmeleri gerektiğini korkusuzca söylediği için Amerikan milliyetçiliği tarafından afaroz edildi. Jane Fonda'nın yanı sıra Joan BaezDavid DellingerSusan Sontag ve Tom Hayden gibi ünlü isimler, Hanoi'yi ziyaret ederek Radyo Hanoi'de 10 adet yayın gerçekleştirdiler.

                                                                                   Hanoi Jane

 Savaş günlerinde Hanoi'yi ziyeret edenler arasında Türkiye'den de ilginç bir isim var: Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar. ABD'nin Vietnam'da işlediği savaş suçlarını araştırmak amacıyla filozof Bertrand Russel'ın girişimiyle oluşturulan "Ululsalarası Savaş Suçları Mahkemesi"nin üyesi olan Aybar, Hanoi ağır bombardıman altındayken şehri ziyaret edip araştırmalarda bulunuyor. Güney Vietnam'daki hapishanelerden, esir kamplarından kaçabilmiş tanıklarla konuşan, ABD'nin bombardımanından yaralı kurtulan insanlarla görüşen Aybar, ABD'nin savaş suçlarını raporlayıp anılarını da "Vietnam Günlüğü" adlı kitabında yayınlıyor. Güneyli vatanseverlere CIA destekli işkenceciler tarafından yapılan zulüm detaylı olarak anlatılıyor, midesi kaldırabilen okusun. Aybar günün bir kısmını siren sesleri altında sığınaklarda geçirmek zorunda kalıyor. Kuzeyli halkın birliğine ve vatanseverliğine şahit oluyor. Öyle ki, kaldığı otelde kendisine hizmet eden personelin sirenlerle birlikte işi gücü bırakıp uçak savarların başına geçmesine tanık oluyor ve bu direniş ruhundan çok etkileniyor. Vietnam'da şahit oldukları ile kendi sosyalizm anlayışını karşılaştıran, eleştirel bakış açısını da elden bırakmayan Aybar'ın kitabını, Vitenam meselesi ile ilgili herkese tavsiye ederim. Bu blogu yazarken General Giap'ın savaş devam ederken yazdığı kitapları da okudum. Daha çok propaganda içerikli bu kitaplarda Giap, askeri stratejileri güvenlik nedeniyle olsa gerek yüzeysel geçiyor. Aybar ise gözlemlerini ve araştırmalarını filtrelemeden yayınlamış.

NAPALM

"Napalm hayal edebileceğiniz en korkunç silahtır. Su 100 derecede kaynar, napalm ise 800-1200 derece sıcaklık üretir." Bu sözler Napalm bombalarının yarattığı yıkıma şahit olan Vietnam savaş fotoğrafçısı Nick Ut'a ait. İlk kez İkinci Dünya Savaşı'nda kullanılan Napalm, Amerikalı bilim adamları tarafından benzin-polistiren karışımı kullanılarak geliştirildi. Bu korkunç silah hedeflerini cehenneme çevirip, etkili olduğu bölgede bir kaç saniyede nesneleri kavurup küle çevirirken, sağ kurtulanlarda 2. ve 3. derecede yanıklara neden olur. İki kilometre çapında etkili olan silah düştüğü noktada hızlı bir ölüme sebep olurken, çevrede yanan insanların attığı çığlıklar düşmanda psikolojik yıkım yaratır. Vietnam Savaş filmleri arasında en başarılılarından olan "Apocalypse Now" filminde süvari yarbay William Kilgore'un ünlü " Sabahları napalm kokusuna bayılırım" repliği ile karikatürize edilmiştir. Vietnam'da Napalm kullanımını ilk imzalayan başkan Kennedy'dir. Vietnam savaşının ilerleyen yıllarında kimya laboratuvarlarında uçak yakıtı kullanılarak daha da ölümcül hale getirilmiştir (Napalm B). 1980'de Birleşmiş Milletler tarafından sivillere yönelik kullanımı yasaklanmıştır. Amerikan ordusu bu silahı sadece askeri pozisyonları vurmak için değil, Kuzey Vietnam köyleri üzerinde de acımasızca kullanmıştır.

8 Haziran 1972'de Kuzey Vietnam Ordusu'nun Paskalya Saldırısı sırasında, Trang Bang isimli Kuzey Vietnam Ordusu'nun elinde tuttuğu köydeki çatışmayı takip eden Güney Vietnam ordu fotoğrafçısı Nick Ut, o gün yeteri kadar fotoğraf çektiğini düşünerek bölgeden ayrılmak üzeredir. Havadaki iki adet uçağın köye 8 adet napalm bombası bıraktığını görür.. Bombalar köyü vurduktan beş dakika sonra Kim Puch adlı kız çocuğunun, vücudu yanıklar içerisinde kendisine doğru koşarak Vietnamca " Bana su verin, yanıyorum, kavruluyorum" şeklinde bağırdığını görüp denklanşöre basar. Vietnam'daki insanlık suçlarını anlatan bu kare bardağı taşıran son damladır. Tüm dünya basınında yayınlanan fotoğraf büyük tepkiye yol açmıştır. İlerleyen senelerde Vietnam hükümetinin desteğiyle Küba'daki tıp eğitimi alan Puch, sağlık sorunları nedeniyle eğitimini yarıda bırakarak Kanada'ya iltica etmiştir. Bugün Toronta'da eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşamaktadır. Nick Ut ise çektiği fotoğrafla Pulitzer ödülüne layık görülmüştür.

                                                                            Napalm Girl - Kim Puch

                                                                      Napalm Bombası

71 baharında Amerikan ordusunda disiplin tamamen bozulmuştu. Savaşın uzaması ve teknolojik üstünlüğe rağmen Vietnam direnişine diz çöktürülememesi, Amerikalı askerleri amaçsızlık hissine sürükledi. Artık herkes bir senelik görev süresini doldurup evin yolunu tutma derdindeydi. Operasyonlar gönülsüzce yapılıyordu. Anayurttaki savaş karşıtı hareket askerin içinde de sempati toplamaya başlamıştı. Her birlikte barış sembolleri taşıyan askerlere rastlamak mümkündü. 100 asker savaşı protesto etmek amacıyla geleneksel Noel yemeğini yemeyi reddetti. Bu arada Amerikan ordusu uyuşturucu batağına düşmüştü. Her dört askerden biri marijuhanna kullanıyordu (Platoon filminde tüfek namlusundan esrar içen askerleri anımsarsınız). Pentagon 40.000 ABD askerinin eroin bağımlısı olduğunu kabul etti.

Ordunun içindeki üst rütbelilerin işi de zordu. Yankee'ler sadece çekik gözlüleri değil, birbirlerini de gözünü kırpmadan öldürme potansiyeline sahipti. Sorun çıkartan, sevilmeyen rütbeliler askerler tarafından uyarılıyordu. Uyarılara kulak asmayanlar, askerler arasında "parça işi" denen bir operasyonla; rütbelilerin çadırına el bombası bırakılarak ortadan kaldırılıyordu. Cinayetlerin üstü, savaş zaiyatı olarak kayda geçilip örtülmeye çalışılıyordu. Askeri mahkemelerde bu kapsamda tam 800 dosya incelendi.

NİXON'IN GİZLİ KAMBOÇYA OPERASYONU

Kuzey Vietnam'dan güneydeki direnişe ikmal sağlayan Ho Chi Minh yolu, baskının artması sonucu geçici olarak sekteye uğrasa da Laos üzerinden halen devam etmekteydi. Nixon ve Kissinger Güney Vietnam Ordusu'nu donatıp Laos'taki komünist birliklerin üzerine gönderdi. Böylelikle senelerdir ağızlarından düşürmedikleri "Vietnamlılaşma" politikasını somutlaştıracaklardı. ABD istihbaratının 22.000 olarak tahmin ettiği Kuzey Vietnam askeri sayısı Laoslu komünistlerle birlikte 60.000'di. Nixon'ın hayalleri suya düştü, modern silahlara rağmen komünistler kukla devletin ordusunu darma duman etti. 17.000 Güney Vietnam askerinin yarısı savaş meydanında öldü, yarısı da esir alındı. Nixon bu başarısızlığı örtmek için kamuoyuna zafer ilan etti.

Vietnam'ın komşu ülkesi olan Kamboçya'nın asi Prensi Sihanouk, komünist olmamasına rağmen anti emperyalist kampta yerini alarak Kamboçya sınırlarını Vietkong'a açtı. Kamboçya sınırlarındaki Vietkong kamplarını bombalamak üzere B-52 bombardıman uçakları, üzerlerindeki Amerikan ordu sembolleri sökülerek Kamboçya'ya gönderildi. 69'ta başlayan bombardıman savaşın sonuna kadar tam dört sene bombalandı. Kamuoyu tepkisinden çekinen Nixon, Kamboçya operasyonunu dünyadan gizledi. Bombardıman 250.000 masum Kamboçyalının canına mal oldu, iki milyon insan da evsiz kaldı. Evlerini ve yakınlarını kaybeden köylüler Pol Pot liderliğindeki Kızıl Kmerlere katıldılar. Çin'in desteğini arkasına alan Kızıl Kmerler'in Argarian Ütopyayı hayata geçirmek için kurduğu radikal Maoist rejim, 2,5 milyon Kamboçyalıyı vahşi yöntemlerle katletti.

WATERGATE SKANDALI

Kamboçya operasyonu New York Times tarafından dünyaya duyuruldu. Ardından 61'den bu yana Vietnam hakkında söylenen yalanlar, sahte raporlar medyada yayınlanmaya başladı. Nixon think tank kuruluşlarının elinde tehlikeli belgeler olduğundan şüpheleniyordu. 17 gazeteci ve hükümet yetkilisi yasadışı olarak dinlendi. Nixon'ın "tesisatçılar" adını verdiği ekibi, tesisatçı kılığında girdikleri önemli binalara dinleme cihazları yerleştirerek yasadışı dinlemeler gerçekleştiriyordu. Yaklaşan seçimlerde Demokrat Parti'nin adayının aleyhine belge toplamak için tesisatçılarını Washington'daki Demokrat Parti Merkezi'nin bulunduğu Watergate adlı apartman bloğuna gönderdi. Nixon'ın beş adamı iş üzerindeyken yakalandı. İki yıl sürecek olan soruşturma süreci, Nixon'ı istifa etmek zorunda bırakacaktı.

PARİS BARIŞ GÖRÜŞMELERİ

Vietnam'da askeri bir zafer ümidini yitiren ve kamuoyu baskısına daha fazla dayanamayan Amerikan hükümeti, yenildiğini dünyaya ilan etmeden "onurlu bir barış" yaparak Vietnam dosyasını kapatma niyetindeydi. Barışın mutlak bir seçim galibiyeti getireceğinden emin olan Nixon, işleri bozmaması için Paris Barış Görüşmeleri'ni Güney Vietnam Hükümeti'nden gizli yürüttü. Henry Kissinger görüşmede meslektaşı Le Duc Tho'ya bugüne kadarki en büyük tavizi verdi ve Kuzey Vietnam birliklerinin güneydeki varlığını tanıdı. Amerikan savaş esirlerinin serbest bırakılması karşılığında yedi ay içinde Vietnam'ı terkedeceklerdi. Hanoi, Amerikan askerliği varlığı tamamen bittikten sonra esirleri bırakma konusunda ısrarcıydı. Görüşme çözümsüzlükle sonuçlandı.

Komünist Parti'nin yeni lideri Le Duan, ABD ile yeniden masaya oturmadan önce Pekin ve Moskova'ya Vietnam devriminin hala canlı olduğunu; ABD'ye ise Güney Vietnam Ordusu'nun tek başına ayakta kalamayacağını göstermek için yeni bir saldırının emrini verdi. Paskalya Saldırısı adıyla bilinen taarruzda; Sovyet ve Çin tanklarıyla güçlendirilmiş 120.000 Kuzey Vietnam piyadesi, üç cephede Güneyli birliklere saldırdı. İlk kez klasik cephe savaşına giren Vietnam Halk Ordusu, kukla devletin ordusunu ezdi geçti. Nixon'ın emriyle savaşa müdahale eden ABD Hava Kuvvetleri, açıkta toplanan Kuzey Vietnam zırhlı birliklerine ağır kayıplar verdirdi.

Paris'te taraflar yeniden masaya oturduğu sırada Amerikan ordusu Hanoi'yi yeniden bombalıyordu. 1600 sivilin öldüğü saldırıda Kuzey Vietnam hava savunması 15 adet B-52 uçağını düşürüp 93 pilotu esir aldı. Sonunda anlaşmaya varıldı: 591 savaş esirinin serbest bırakılması karşılığında ABD 60 gün içinde çekilecekti. 29 Mart 1973'te son muharip birlikler de çekildi. Sadece 200 kişilik askeri birlik ile elçilik korumaları Saygon'da kalacaktı. 14.000 kişilik Kuzey Vietnam askerinin güneyde konuşlanmasına izin verildi. Nixon, barış anlaşmasını başarı gibi pazarlayıp, seçimlerde büyük bir farkla ipi önde göğüsledi. Yankee'ler evlerine dönse de Vietnam'a barış gelmedi. Kuzey Vietnam ateşkesi bozarak saldırıya geçti. Daha Paris Anlaşması'nın mürekkebi kurumadan taraflar birbirlerini gırtlaklamaya başlamıştı. Böylece Vietnam savaşı, başladığı noktaya döndü...

 

Kaynakça:

- Vıetnam, A War Lost And Won / Nıgel Cawthorne

- Vietnam Ülke Raporu / Anadolu İhracatçılar Birliği

- İki, Üç, Daha Fazla Vietnam / Che Guevara

- Vietnam War / Netflix

- Halk Savaşının Askeri Sanatı / Vo Nguyen Giap

- Halk Savaşı, Halk Ordusu / Vo Nguyen Giap

- Savaş Sanatı / Sun Tzu

- Vietnam Günlüğü / Mehmet Ali Aybar

 

Yazının devamını okumak için tıklayınız.

 

Yorumlar

img
Site Logo

"Planlarını gece gibi sakla, vurduğunda yıldırım gibi çarp". Sun Tzu

İletişim Bilgileri

Hanoi Opera House Hanoi

sputnik.erkan@gmail.com