KAMBOÇYA ŞEHİRLERİ

KAMBOÇYA ŞEHİRLERİ

 

Phnom Penh

Kamboçya ülkesinde üç şehir öne çıkıyor. Başkent Phnom Penh, Siem Reap ve Sihanoukville... Bunların yanı sıra gelişmekte olup özellikle pandemi döneminde expat komünitesinin akınına uğrayan Kampot ve onlarca yerel sanatçıyı yetiştirmiş Battambang'ı da yakından inceleyeceğiz.

Phnom Penh, Fransız Çinhindi'ne, "Demokratik" Kampuçe'ye (Kızıl Khmerlere) ve bugünkü Kamboçya Krallığı'na başkentlik yapmış bir şehir. Merkezi noktalarında Fransız mimarisi göze çarpıyor. Ana caddelerin, meydanların eli yüzü düzgün. Fakat bir sokak arkaya geçtiğinizde çöp yığınları, fareler ve sefaletle yüz yüze geliyorsunuz. Kamboçya'ya ilk geldiğim sene olan 2014'te iki adet olan şehirdeki gökdelenlerin sayısı Çinli inşaaat firmalarının şehre hücumu sonrasında epeyce arttı. Çin, adeta aç bir dragon gibi ülkeye nüfuz ediyor. 2016 senesinde ülkeye hibe edilen 4 milyar dolar para Kamboçya'nın kalkınması için kullanıldı. Aynı sene Çin bankaları girişimcilere Kamboçya'ya yatırım yapmak şartıyla kredi dağıttı. Gerçek yatırımcıların dışında kara para ve yasadışı sektörlerde olanlar da bu kredileri kullanarak ülkeye akın ettiler. Şehrin ortasından ünlü Mekong nehri geçiyor. 2016'ya kadar Mekong'un kenarındaki yürüyüş yolunda onlarca sokak çocuğu, dilenci, uzuvlarını kaybetmiş mayın mağdurları etrafınızı çeviriyordu. Sahilde bir banka oturup manzarayı izleyeyim dediğinizde çantanıza, telefonunuza dikkat etmeniz gerekiyordu(hala da gerekiyor). Çinli nüfusun ülkeye akın ettiği sene başkentin sokaklarındaki tüm bu dilenci ve sokak çocukları bir gecede toplandı. Ülke Çinliler için güvenli hale getirilmeye çalışıldı. Kamboçya, Çin'in kuşak ve yol projesine dahil oluncaya kadar ekonomik ve siyasi olarak Vietnam'ın domine ettiği bir ülkeydi. Çin ile el sıkışıp hibe aldıktan sonra ise Çin'in etki alanına girdi. Çin akını sonucunda emlak piyasası tıpkı Ukrayna savaşı patladığında Türkiye'de olduğu gibi kontrolsüzce fiyatlandı. 2018 yılında zirveye ulaşan Çinli nüfusu, 2019'da hükümetin çıkardığı online kumar yasağıyla ülkleyi aniden terk etti. Ülkeye gelen Çinli nüfusu büyük oranda online kumar, kripto dolandırıcılığı gibi işlerle meşgulmüş. Online kumar, bahis çetelerine yapılan baskınların artması sonucunda Çinliler ülkeyi terk etmeye başladı. Ve hemen bir ay sonrasında patlayan pandemi, Çinli inşaat firmalarının yaptığı yepyeni binaların boşalmasına neden oldu. Şehir halen Çinlilerin geri dönmesini umud ederek bekliyor.

Şehrin Royal Palace ve birkaç Budist tapınağı dışındaki tek turistik atraksiyonu maalesef jenosit müzesi ve ölüm tarlaları. "Year zero” denen Kızıl Khmer devriminden sonra kent sakinleri tarlalara sürülüp koca şehir boşaltılıyor ve 4 yıl boyunca Phnom Penh ölü şehir olarak kalıyor.

Şehrin Taksim Meydanı diyebileceğimiz merkezi ve ortada duran Bağımsızlık Anıtı. Az ilerde parkın ortasında duran heykel ise Kral Sihanouk'a ait. 

Asya'daki her büyük şehir gibi Phnom Penh'in içinden de kutsal Mekong nehrinin bir kolu olan Tonle Bassac geçiyor. Nehir boyunca uzanan yerleşkeye "riverside" deniyor. Riverside geleneksel pirinç şarabı içen yerli yabancı alkoliklerin ve evsizlerin meskeni. Eskiye nazaran azalsa da kapkaç, gasp ve hırsızlık bu bölgede hala sıkıntı.

 Şehirde canlı bir expat ve eğlence hayatı var. Emekli parasını bar kızları ile yemek isteyen batılı boomerlar genelde riverside'da takılıyorlar. Street 118,130,136,105 ve civarında bulunan lady barlar turistlere ve yaşlı zamparalara hizmet veriyor. Ladybarlar hayat kadınlarının olduğu barlar anlamına geliyor. Bu işi yapan kızlara "lady" deniyor. Bu barlar sadece sex turizmi için değil, tek başınıza gidip, uygun fiyata bira içip kızlarla bilardo oynayabileceğiniz mekanlar. Kızlar fena bilardo oynarlar, iddiaya girecekseniz bir daha düşünün. Bunun dışında genç expatların takıldığı eli yüzü düzgün mekanların çoğu Bassac Lane isimli caddede toplanmış durumda. Bu caddede İbo adlı bir Türk arkadaşımızın Turkish Kebab Alert isimli mekanını mutlaka ziyeret edin, gitmişken chicken kebab'ını deneyin. Expat komünitesi genelde Russian Market denen bölgede yaşıyor. Expatların genelde hafta içi takıldığı pub ve restaurantlar da bu bölgede.  Son yıllarda Amerika ve Fransa'da doğmuş, batı kültürünü almış Khmerlilerin açtığı yeni nesil barlar da revaçta. Pop müzik dinlemek isteyenlere Love Club veya şehrin en büyük clubı Pontoon'u teavsiye ederim. Underground sevenlere ise  Meta House'u. Alman Goethe Enstitüsü'ne bağlı olan Meta House'ta günlük gösterilen belgeselleri ücretsiz  izleyebilir, sergilere katılabilirsiniz. Bunun dışında Koh Pich(Diamond Island) adlı lüks konutların ve düzgün caddelerin olduğu bölgede Çinlilere hitap eden pahalı Clublar mevcut. Ülkede KTV adı verilen karaoke barlar popüler. Yerel halk ve zenginler kendi bütçesine göre karaokelere takılıyor. Bu mekanlara ve Çin clublarına Kamboçya polisi zaman zaman baskın yaparak uyuşturucu operasyonları yapıyor. Her baskında uyuşturucu ve reşit olmayan kızlar yakalanıyor. Şehrin en merkezi yeri olan özgürlük anıtının karşısında şehrin tek yasal kumarhanesi olan "Naga World" bulunuyor. Kumarhanenin sahibi Malezyalı bir iş adamı. Bu kumarhanenin önünde pandemi döneminde işten çıkartılmış işçilerin grevini görebilirsiniz. Sendika liderleri tutuklansa da işçiler her gün protestoya devam ediyor.

                         Bassac Lane üzerinde bulunan Türk dostumuz İbo'nun mekanı Turkish Kebab Alert

Şehrin önemli geçim kaynaklarından biri kapkaç. İşinde ustalaşmış uzman motorize kapkaççılar özellikle kadın çantalarını ve telefonları hedef alıyorlar. Siz TukTuk denen taksilerde seyir halindeyken motorla yanaşıp çantanızı ya da telefonunuzu kapıyorlar. Ben de bu yöntemle gıcır gıcır Huwaei telefonumu kapkaçcılara kaptırdım. İster turist olun, ister expat, kesinlikle motorların ulaşabileceği caddelerde, kaldırımlarda telefonunuzu çıkartmayın. Kimsenin ulaşamayacağından eminseniz çıkartın. Kadınlar da yandan askılı çanta taşımasın, mümkünse kolay çalınamayacak sırt çantası taşıyın. Vietnam ve Kamboçya kapkaç konusunda sıkıntılı ülkeler. Dikkatli olursanız başınıza bir iş gelmeyecektir. Tuktukla yolculuk yapıyorsanız kapı yerine geçen brandayı indirip öyle telefonunuzu çıkartın. Özellikle gece saatlerinde sokaktan rastgele tuktuk çevirmeyin, sizi ev veya otel yerine birlikte çalıştığı gaspçıların yanına götürecektir. Bunun yerine Passapp veya Grab gibi telefon uygulamalarını kullanın. 

Son olarak şehirdeki Türk Büyükelçiliği'nden bahsedelim. Konsolosluk olarak açılan bina artık Büyükelçilik düzeyinde hizmet veriyor. Kamboçya ile Türk hükümeti arasındaki işbriliği ticaret ve güvenlik alanlarında günden güne artıyor. Kamboçya Krallığı'nın da Ankara'da yeni açılan bir temsilciliği bulunmakta. Ülkedeki Türk komünitesinin yarısı Türkiye'de kaçak konumda olduğu için elçiliğe pek yolları düşmüyor. Bu sebeple 500 kayıtlı vatandaş sayısı tutturulamadığı için seçimlerde elçilik binasına sandık koyulamıyor ve vatandaşlar bu sınırlama yüzünden mağdur ediliyor. Bu yasanın acilen değişmesi gerekiyor. Türk Kızılay'ı ve TİKA  sel, pandemi gibi afet durumlarında Kamboçya'ya yardımlar ulaştırıyor. Fakat nedense bu yardımlar hep Müslüman azınlığa ulaşıyor. Müslümanların ülkede herhangi bir ayrıma uğramadığını göz önüne aldığımızda bu ısrar anlamsız geliyor.

İhtiyaç durumunda elçiliğe https://punompen-be.mfa.gov.tr/Mission web adresinden veya +855 23 863 086 nolu telefondan ulaşabilirsiniz.

Elçilik adresi: No:1&3, Street 254, Sangkat Chaktomuk, Khan Daun Penh, 12207 Phnom Penh, Cambodia

 

SIEM REAP

Siem Reap ismini Siyam İmparatorluğu(Tayland) ile Angkor Krallığı arasında yapılan savaşta Siyamlıların yenilmesi hikayesinden alan bir şehir. “Siyam Yenildi” anlamına geliyor. Bizim İzmir’in adının ” Yunan’ı yendik” olduğunu farzedin. Kamboçya’nın Disneyland’ı diyebileceğimiz, en temiz en güvenli ve en Avrupai şehri. Şehirde yaşayan ve ağırlıklı olarak NGO( Non Governmant Organisation) larda çalışan expatlar şehrin çehresini değiştirmiş durumda. Ülkenin diğer şehirlerinde yaşayan müptezel tayfa bu şehirde daha az, expat tayfasının eli yüzü daha düzgün diyebilirim. Phnom Penh'deki kadar büyük olmasa da Siem Reap'in içinden de bir nehir geçiyor. Eğlence hayatının merkezi Pub Street civarında koloni mimarisini görebilirsiniz. Belki de yerleşik Fransız nüfusunun fazla olmasından dolayıdır, şehirde çok şık restaurantlar, şirin kafeler ve pastaneler bulunuyor. Khmer yeni yılı, Lunar yeni yılı, bizim yeni yıl ve Halloween kutlamalarının hepsi Pub Street'te gerçekleşiyor. İnsanlar başkentten bile kutlamalara katılmak için Pub Street'e geliyor.

                                                                                 Siem Reap Pub Street

Ben bu şehre yerleşen ilk Türklerdenim. Pandemi öncesinde Siem Reap güneydoğu asyanın en gözde turistik destinasyonlarından biriydi. Şehirde bulunan Angkor Tapınakları'na senede 2.5 milyon ziyaretçi geliyordu. Şehir hem yüksek sezonda hem de muson sezonunda Backpackerlar, Avrupalılar ve Asyalı turistlerin akınına uğruyordu. Pub Street ve gece marketleri 12 ay doluydu. Pandemi süreci ve yanlış turizm politikaları nedeniyle şehrin artık eski tadı yok. Pub Street daha çok haftasonu Phnom Penh'den gelen yerli turisti ağırlıyor. Şehirde pandemi öncesi 100'e yakın Türk yerleşmişti. Zaman içinde bu sayı azaldı. Hala bir kaç Türk işletmesi ayakta duruyor. Türkler genelde turizm ve restaurant işi yapıyorlar.

Kamboçya timsah çiftliklerinin dünyada yasal olduğu son bir kaç ülkeden biri. Şehirde apartman aralarında bile timsah çiftlikleri görmek mümkün. Çiftlikler genelde Fransızlara ait. Çiftliklerde timsah üretiminin yanı sıra, çiftlikte yetiştirilen zavallı timsahların derilerinden yapılmış ürünlerin satışı yapılıyor. Altı metrelik bir timsahtan 11 adet bayan çantası çıkıyor. Çiftlikler turist ziyaretlerine açık. 5 dolara bilet alıp 10 dolara timsahları canlı yemlerle (ördek, tavuk) besleyebilir, hayvan belgesellerini aratmayacak manzaralara şahit olabilirsiniz.  Ayrıca timsah eti denemek istiyorsanz "crocodile burger"ı Pub Street'teki restaurantlarda denemek mümkün.

Bunun dışında şehirde geleneksel Apsara dansını izleyebileceğiniz showlar, akrobasi showu ağırlıklı bir sirk, derisinin içinde kalmış şarapnel parçalarını ve arkadaşlarını kaybettiği infilak etmiş tankları tanıtan eski askerlerden oluşan rehberler kadrosuyla bir adet savaş müzesi bulunmakta. Vakti olanlar için tekne turu ile  yüzen köyden ( floating village) geçip Tonle Sap gölünü üzerinde gün batımı izlemenizi tavsiye ederim.

Motorla iki saatte ulaşılabilen Phnom Kulen( Kulen Dağı)i de görmenizi tavsiye ederim. 13 km’lik bozuk bir yoldan dağın tepesine ulaşıyorsunuz. Zirvede sizi bir şelale bekliyor. Enfes, huzur verici bir ortam. İki saatlik yolculuğa değiyor doğrusu. Fotoğraf meraklılarına enfes kareler vaadeden "Lotus Farm"ı da mutlaka gezin. Kutsal lotus çiçekleri ve pastel renklerdeki pirinç tarlalarıyla dolu arazide filtersiz muhteşem fotoğraflar çekeceksiniz.

Şayet Kasım ayı içerisinde burayı ziyaret ederseniz ” Bon Om Touk” adıyla kutlanan su festivalini ve kano yarışlarını izlemenizi tavsîye ederim. 12.yy’da Kral Jayavarman VII. zamanında Tonle Sap nehri üzerînde dönemîn donanma güçleri arasında yapılan kano yarışlarıyla gerçekleşen kutlamalar bugün de Jayavarman VII onuruna devam ettiriliyor. Angor İmparatorluğu döneminde komşuları Cham uygarlığı ile sık sık naval (nehir) savaşlarına giren birlikler, bu yarışmada ipi göğüsleyip bir sonraki savaşa katılma hakkını kazanmak için birbirleri ile mücadele ediyorlarmış.

Siem Reap'ten yaklaşık 3-4 saatlik bir yolculukla Tayland sınırı Anlong Veng'e gidip Pol Pot'un cesedinin yakıldığı yeri ve mezarını ve de evini görebilirsiniz. Laos sınırı olan Kratie'ye giderseniz de Mekong nehrinde yaşayan balon kafalı nehir yunuslarını izleyebilrsiniz. Benim gibi Mekong nehrini pasaportsuz geçip Laos'un Don Det köyünde bir gece konaklayabilirisiniz. Bunu yapan turistlere göz yumuluyor olacak ki oteller konaklamak isteyenlerden pasaport istemiyor. Don Det'teki çok güzel ve geniş şelaleler görülmeye değer.

BATTAMBANG

Siem Reap’e aracla 3.5 saat mesafede sirin bir Kamboçya sehri olan Battambang, Phnom Penh’in bir minyatürü gibi. Sehrin icinden tıpkı Phnom Penh gibi genis bir nehir geciyor. Sokaklarda yer yer Fransiz mimarisine rastliyorsunuz. Angelina Jolie de benim gibi dusunmus olacak ki Kızıl Khmer rejimi hakkinda çektigi ”First They Killed My Father ” adli filmin Phnom Penh’de geçen sahnelerini burada çekmiş. (Filmin Siem Reap'teki platosuna davetli olarak gidip Angelina Jolie ile tanışmamdan bahsetmeden geçemeyeceğim)

Sehirde ” Killing Cave” adiyle bilinen, Kizil Kmerlerin iddialara gore insanlari tepelerinden asagiya atarak oldurdukleri magaralar bulunuyor. Insan kemikleri ve kafataslari bu magaralarda sergileniyor. Ayni bolgede Bat Cave olarak bilinen magarada, havanin kararmasina yakin dev bir seramoni ile mağaradan dişarıya akın eden ve yaklaşik bir saat süren yarasalarin uçuşunu izleyebilirsiniz.

Sehirdeki atraksiyonlardan biri de Bamboo Train. Bambudan yapilmis ilkel bir tren üzerinde sehri tavaf edebiliyorsunuz. Nehrin iki yakasinda da cesitli restaurant, cafe ve eğlence merkezleri bulunyor. Ayrica otellerin sky barlari da mevcut. Fiyatlar Kamboçya’nin diger turistik bolgeleri ile karsilastirilinca cok ucuz. Şehrin sokaklarında Battambang’in unutulmaz kahramanlari olan ve Kızıl Khmer tarafindan öldürülen iki sarkici Sin Sisamuth ve Ros Serey Sothea’in duvar resimleri sık sık karşınıza çıkıyor.

KAMPOT

1950’lerde Sihanoukville limanı yapılıncaya kadar ülkenin ana limanı ve ticaret merkezi olmuş, küçük ve sakin, Vietnam sınırına yakın bir kasabadır Kampot. Merkezinden Kampot nehri geçiyor. Kasabada Fransız koloni mimarisi gözleniyor. Nehrin üzerinde Fransızlardan kalma çok eski köprüler var. Pandeminin başlamasıyla birlikte Koh Rong ve Koh Rong Samloem adalarında yaşayan hippie ve backpackerlardan oluşan hedonist kalabalık adaları terk edip bu şehre akın etti. Tüm dünya kapanma yaşayıp evlerinden çıkamazken Kampot, dünyanın faaliyette olan tek tekno müzik ve eğlence merkezi haline geldi. Öyle ki bir gecede 3 farklı event, konser gerçekleşiyor, tekne turları, sunset partileri ile eğlence hayatı tam gaz devam ediyordu. Bu hedonist kalabalık zaman zaman yerel basına yansıyıp yetkililerin tepkisini de çekişyordu. 4-5 ay süren bu furya Avrupa'ya uçuşların başlaması ile azaldı. Ancak bugün hala pandemi döneminde buraya gelip yerleşen yabancılar ve işletmelerine rastlamak mümkün. Kampot gerçekten hamakta sallanıp, ganja içip nehir izlemek için ideal bir kasaba. Pandeminin ilk yılını tam olarak bu şekilde geçirdim. Kentte Marijuhanna'nın de facto serbest olduğunu da ekleyelim. Polis bu şehri ve şehirdeki yabancıları kendi haline bırakmış durumda.

                                                 Pandemideki kapanma döneminde Kampot'tan manzaralar

                                                                                    Kampot nehri

Kampot'u ziyaret edenler motor kiralayarak 32 kilomnetre uzaklıktaki, 1100 rakımlı Bokor Dağı'na  çıkıp terkedilmiş eski Fransız kilisesini ve eski bir gazinodan restore edilmiş Sokha Oteli ziyeret edebilirler. Sis olmayan bir güne denk gelirseniz tepeden tüm Kep ve Kampot manzarasını izleyebilirsiniz. Tarihi kilise Vietnam Ordusu ve Kızıl Kmerler arasındaki çatışmanın izlerini taşıyor. Zira bu tepe Vietnam işgalinden sonra bile uzun süre Kızıl Khmerlerin elinde kalmış bir bölge. Rakımdan dolayı üşüyebilirsiniz, yanınıza kalın bir şeyler almayı unutmayın.

Kampot karabiberi aroması ile dünyanın açık ara en iyi karabiberi. Şehirdeki karabiber çiftlikleri genelde Fransızlara ait. Yurtdışına faiş fiyatlarla ihraç ediliyor. Şehrin içindeki shoplardan Kampot karabiberini satın alabilirsiniz, tavsiye ederim.

SİHANOUKVİLLE

İlk kez 2013 senesinde kaleme aldığım blogumda Sihaboukville için şu cümleleri kurmuşum: 

"İsmini Kral Sihanouk’tan alan şehir, şu anda Türk akınları sonucunda bir Türk gölü haline gelmiş durumda. Otelleri, casinoları, mafyası ve plajlarıyla adeta Kamboçya’nın Antalyası. Çeşitli sebeplerle Türkiye’den kaçmış olan insanların ve Türk işletmecilerin köşe başlarını tuttuğu, kenti domine ettiği enteresan bir şehir. Deniz taşımacılığından, otelciliğe, restaurantlara birçok sektörde Türkleri görmek mümkün. Dünyanın her yerine götürdüğümüz rekabet, kavga, dövüşü buraya da taşımışız, karakollara nam salmışız. Şehirdeki Türkleri iki gruba ayırırsak; Türkiye’de dosyası, mahkemesi, cezası bulunan ve hapishanelerde zaman geçirmiş ağır abiler ve Türkiye’nin siyasi ikliminden ve muhafazakarlaşmadan kaçan Hippieler. Normal şartlar altında Türkiye’de bir araya gelmesi güç olan bu iki topluluk gurbette olmanın da etkisiyle aynı masada cigaralarını sarıp birlikte tüttürüyorlar. Aynı masada oturan 15 tane Türkçe konuşan insan görürseniz şaşırmayın, this is Sihanoukville.

Girişinde başarısız bir çift aslan heykeli bulunan şehir uyuşturucunun de facto serbest olduğu bir hedonizm merkezi. Trafik kazaları dışında şehir merkezine pek polis uğramadığından kapalı-açık her tür mekanda sokakta rahatlıkla cigaranızı sarıp içebilirsiniz.

Şehir, turistlere birçok alternatif sunuyor. Merkezde kanalizasyonun döküldüğü Serendipity Beach’te güneşlenip denize girdiğinizde çantanızı çaldırabilir, çok daha temiz olan ve hippie’lerin tercih ettiği Otres Beach’te yüzebilir, şehirden kaçmak isterseniz speed ferry’e atlayıp 45 dakikada bir başka hedonizm merkezi Koh Rong adasına geçebilir, burada partileyebilir, partinin sonlarına doğru plajda gündoğumunu izleyebilir, kesenin ağzını biraz daha açarak balayı adası olan Koh Rong Samloem’de huzura erebilir ya da bakir kalmış Koh Ta Kiev adasında kamp yapıp gece deniz planktonlarıyla raks edebilirsiniz. Underground ve Techno sevenlere Koh Rong adasında Türklerin işlettiği Police Beach'i öneririm".

Aradan geçen 10 senede neler yaşanmış bir bakalım. Backpacker'ların popüler hedonizm merkezi olan şehir, üç sene süren alt yapı ve inşaat çalışmaları yüzünden yollarda yürünemeyecek bir çamur deryasına dönüştü. Ardından 2019 gibi inşaatlar bitti, yollar yapıldı, deniz dolduruldu, gökdelenler yükseldi. Yeni bir Makao yapılmak istenen şehre 100'den fazla kumarhane inşa edildi. Casinolarla birlikte Çin'in mafyası, suç örgütleri, fuhuş ve uyuşturucu sektörü Sihanoukville'e akın etti ve şehir adeta kanlı mafya hesaplaşmalarının olduğu Texas'a dönüştü. Kira fiyatları 10 katına çıktı, batılı işletmeciler ve kiracılar apar topar kontratlarına bakmazsızın kovuldu, mekanlar Çinlilere fahiş fiyatlarla kiralandı. Ardından pandeminin patlamasıyla birlikte Türk ve Avrupalı işletmeciler adaları birer birer terk etti. Partilerin yapıldığı beachler, bungalowlar ormana karıştı. yerlerini hemen Çinliler doldurdu. Hippie köyü olan Otres, dünyanın dijital dolandırıcılığının organize edildiği "China Town"a dönüştü. kısacası şehrin içinden geçildi. 

Sihanoukville dosyası çok daha detaylı. Bir sonraki blogumda bu ilginç detaylardan bahsedeceğim. (Blogun altına, şehirdeki havayı anlamanız için 2013'te Sihanoukville'deki bir backpacker hosteli olan Utopya'da çektiğim videoyu bırakıyorum. Şu an bu hostelın yerinde 40 katlı bir gökdelen/casino yükseliyor).

Yazının devamına bu linkten ulaşabilirsiniz.

 

 

Yorumlar

img
Site Logo

"Planlarını gece gibi sakla, vurduğunda yıldırım gibi çarp". Sun Tzu

İletişim Bilgileri

Hanoi Opera House Hanoi

sputnik.erkan@gmail.com