GEZGİNLERİN KOFTİ DÜNYASI

GEZGİNLERİN KOFTİ DÜNYASI

Bu yazıda son yıllarda ülkemizde trend haline gelen “gezginlik” müessesesini masaya yatıracağız. Sosyal medyada bolca karşımıza çıkan gezgin blogger/vlogger tayfa ve bunların kolpalıkları, gezgin rotasında yıllarca yaşamış biri olarak beni bu yazıyı kaleme almaya itti. Gezginlerin eserlerindeki mübalağlar yeni bir durum değil, tarihsel kökleri var. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde de, Marco Polo'nun yazılarında da benzer abartılar ve kolpalar olduğu bilinen bir gerçek. Yine de gerçekleştirdikleri seyahatler bir uçak bileti ve GoPro kamera ile kotarılamayacak kadar uzun ve dönemi içerisinde meşakkatli faaliyetler olduğundan ötürü seyyahlarımız en azından saygıyı hak ediyorlar.

Dünyada “backpacker”, Türkçemizde ise “sırtçantalı” olarak çevrilebilecek kelime, sırt çantasıyla kara yolunu kullanarak (tren, otobüs, otostop) düşük bütçeli olarak seyahat eden kişi anlamına geliyor. Ülkemizde yeni bir akım olsa da “backpacker”lığın tarihi epey eskiye dayanıyor. O takip ettiğiniz blogger ve vlogger'larının çoğu bilmez bu tarihçeyi, ben size anlatayım.

THE SİLK ROAD

Batılıların doğuya seyahat etme macerası bir grup üniversiteli İngiliz’in 1955’te Marco Polo’nun 700 yıl önce seyahat ettiği ipek yolunu arşınlamasıyla başlar. Bu rotaya “The Silk Route” denir ve backpackerlığın arkaik dönemini temsil eder. Bu dönem 68 çiçek çocuklarına ve Hippie’lere öncülük edip “Hippie Hasish Trail”in önünü açmıştır.

HİPPİE TRAİL

“Hippie Trail”, Avrupalı, Amerikalı, Aussie, Kiwi’lerin ağırlıkta olduğu hippilerin, Londra veya Amsterdam’dan başladıkları yolculuklarını Türkiye üzerinden geçerek, İran ve Pakistan’ı dolaşarak Nepal’e veya Hindistan’a ulaşmalarıyla sonlanırdı. 1968’de The Beatles grubunun Hindistan’a yaptığı gezi, dönemin gençliğinde doğuyu keşfetme arzusunu, “Katmandu’ya gidip devrim yapma” tutkusunu tetikledi. Doğunun ahlaksızlığını almaya hevesli hippiler, 6000 millik bu yolculukta kaliteli ve legal uyuşturucularla ve özgür seks ile hedonizmin dibini görürken; yoga, meditasyon, budizme merak sarıp bilimum gizemci doğu felsefeleri ile haşır neşir oldular. Uyuşturucunun bokunu çıkarmalarının ideallerinden uzaklaşmalarına sebep olması ayrı bir yazı başlığı, o meseleye girip konuyu dağıtmayalım.

1973 yılında bir grup Avustralyalının yayınladığı “Lonely Planet” isimli gezgin rehberi, henüz internetin keşfedilmediği senelerde yeni bir çığır açtı. Ekip olarak ilk neşriyatı Asya üzerine yaptılar.

                                                                              Galaksi Müptezel Haritasi

BANANA PANCAKES

Lonely Planet kitapçıklarını rehber edinen Avustralya(Aussie) ve Yeni Zelandalı (Kiwi) backpacker’lar Güneydoğu Asya’nın el değmemiş cennetleri Tayland, Kamboçya, Endenozya, Laos’u keşfe çıktılar. Bu tura “Banana Pancakes” ismi verildi ve dışa açılma politikası sonrası Vietnam da bu rotaya dahil oldu.

                                                                       Asya Müptezel Seyahat Rotası

GRİNGO TRAİL

Hippie Trail’den yorgun düşüp Amerika’ya dönen özgür ruhlu hippilerin burada da rahat duramayıp Merkez ve Güney Amerika’ya doğru yelken açtıkları rotaya verilen isimdir.

TEKNOLOJİ VE BACKPACKER’IN EVRİMİ.

Gel zaman git zaman teknoloji hayatımıza internet ve smart phone’lar olarak girdi ve birçok şey gibi gezginliğin de kimyasını bozdu. Artık yerel halkla hiçbir iletişime geçmeksizin kalacağınız guesthouse’a online rezervasyon yapıp, biletinizi online alıp, yön bulmak istediğinizde telefonunuzun navigasyonunu kullanabiliyorsunuz. Yani yola çıktığınızda eskisi gibi risk almıyorsunuz. İşin macera yönü azaldı. Halbuki backpacker’lığın ruhunda bilmediğiniz topraklarda hiçbir plana bağlı kalmaksızın, yerel halkla temasa geçerek, onlarla yiyip içip, evlerinde kalıp yolunuza devam etmek vardı. Bugün backpackerlığın geldiği nokta, kendileri gibi diğer backpackerlarla aynı guesthouse’larda kalıp partilemekten ibaret. Restaurant, hediyelik eşya mağazaları ve tuktuk-taksi dışında da yerel halkla herhangi bir iletişimde bulunmuyorlar.

60’ların hippileri batının kapitalist kültüründen uzaklaşmak isteyip kültürü, tarihi ve felsefesi ile doğuyu keşfetmeye çıkmış gençlerdi. Bugün ise ağırlıklı İngiliz ve Aussie’lerden oluşan ve gezdiği ülkenin bayrağı, yakın tarihi, kimler tarafından yönetildiği hakkında en ufak bir bilgisi ve merakı bulunmayan, ucuz alkol ve uyuşturucunun bokunu çıkartan, Tayland’ın adalarında “Full Moon” partiler kovalayan, atlet ve şıpıdık terlikle dolaşan bir güruhtan söz ediyoruz. Bu güruh genelde Asya’nın bir çok ülkesinde şubesi bulunan “Mad Monkey Guest House” gibi, neredeyse sadece İngiliz ve Aussie’lerin konakladığı, 50 centlik biralardan geberene kadar içtikleri hostellerde kaliyorlar. Değil yerel halkla iletişime geçmek, ana dili ingilizce olmayan öteki backpackerlarla dahi menfaatleri yoksa muhatap olmuyorlar. Kamboçya’da zaman zaman yakalayıp konuştuğum birçok İngiliz backpacker, Kızıl Khmer’i, Pol Pot rejimini, ölüm tarlalarını ilk kez benden duyduklarını söylediklerinde onlar adına utanmıştım. Kamboçya halkında derin izler bırakan ve etkileri hala gözlemlenebilen bu tarihi süreç kimin umrunda ki? 50 cent bira, tuktukçudan alınan ucuz joint ve gece partilenecek mekan hakkında laflamak... Ankor Wat’ta fotoğraf çekilip facebook ve instagram’da paylaşma keyfi… O tapınağı kim yaptırmış, niye yaptırmış kimin sikinde? Önünde poz verip “amazing” diyerek arkadaşlarına anlatmak çok “cool” olsa gerek. Bu müptezel, alkolik kitlenin public alanlarda yaptıkları şımarıklıklar, uygunsuz kıyafetleri de cabası. Asya halkları her ne kadar yabancılara karşı hoşgörülü olsalar da kendi içlerinde oldukça muhafazakarlar. Sınırları zorlayan turistleri Tayland’da nasıl Muay Thai yapıp eşek sudan gelinceye kadar dövdüklerini zaman zaman haberlerde izliyoruz.

                                                                Karşınızda dünyanın en gereksiz kitlesi

 

Dünya turuna çıkmak tüm Avrupa’ da lise ile üniversite arasındaki boş zamanın yeni ülkeler görüp yeni kültürleri öğrenmek için değerlendirildiği, genelde 3 ay-1 yıl arası yapılan, gelenek halini almış bir faaliyettir. İsrailler için ise kız-erkek, ordudan terhis olduktan sonra mutlaka yapılan bir aktivite. Peki tüm dünya gençleri gezerken biz Türklerden fazla backpacker çıkmamasının sebepleri nelerdir? Ekonomik ve kültürel sebepler olarak ele alırsak; Türkiye’deki işsizlik, sosyal ve ekonomik güvencenin olmayışı, Türk Lirası’nın döviz karşısındaki çaresiz durumu ve seyahat etmeyi marjinallik olarak gören Türk aile yapısıni sayabiliriz… Bir de biz Türklerin bakkala arabayla gitmeyi konfor zanneden üçüncü dünya görgüsüzlüğünu ekleyin.… Yeni yerler görme ve öğrenme yolunda çekilecek çileyi gereksiz bulan, dormda uyumayı eziklik olarak gören lümpen kafa yapısı, neden gezginliğin Türkiye’de bir kültür halini almadığının sebepleri arasında.

TÜRK GEZGİN TİYATROSU

Peki asıl meseleye gelelim. Yola çıkanlarımız, Türk seyyahlarımız ne durumdalar? Ülkemizde her yeni trend gibi “overrated”(abartılmış) bir durum söz konusu. Bloglarını, gazetelerin haftasonu eklerinde röportajlarını okuduğunuz gezgin hikayelerinin çoğu balon hikayeler. Bir kere gezmek çok sıradışı bir şey değil. Yazının başında da anlattığım gibi her yıl milyonlarca batılı gencin hali hazırda yapmakta olduğu bir faaliyet, sadece Türkiye’de yeni keşfedildi. Evinde oturan, daha önce yurtdışına çıkmamış insanın gezginlere gıpta ederek bakmasını anlarım. Fakat yola çıkmış ve yolda kendi gibi binlerce gezgini gören birinin, sosyal medyada kendini çok özel bir şey yapıyormuş gibi pazarlamasını etik bulmuyorum. Hele ki Türk toplumun “kadın başına geziyor” önyargısından hareketle, gezgin kadınların bloglarında zincirlerini kıran özgür ruhlu kadın havalarına girmelerine götümle gülüyorum. Sene 2017 ve şayet Anadolunun ücra sünni bir köyünde yaşamıyorsan erkeklerin yaptığı her şeyi yapabilir, pasaportun varsa istediğin yere istediğin şekilde seyahat edebilirsin. Bunun için çok özgür ruhlu falan olmaya da gerek yok.

Türk medyası malumunuz “tüm kariyerini ve yaşantısını bıraktı, kendini gezmeye adadı, küçük bir adada yaşıyor” vb. haberlere bayılır. Bu tür haberleri okuduğumda inandırıcı bulmuyorum. Bu insanların parasız pulsuz seyahat ettikleri doğru değil. Ya Türkiye’den düzenli bir kira veya maaş gelirleri var, ya da sıkıştıklarında yardım isteyebilecekleri aileleri( ucuz yollardan seyahat etmek mümkün ama parasız seyahat diye bir şey yok)... 

INTERRAIL

Interrail Türkiye, Türk gezginlerini bir araya getiren, takipçi sayısı büyük bir sosyal mecra. Başındaki kişiler de Türk olduğu için dev ölçekteki grup ticari bir organizasyona dönmüş durumda (dönmese şaşardım.) Gezginlerin kült filmi “Into the Wild”taki gibi kredi kartlarini kesip atmalarini beklemiyordunuz herhalde. Adminler sponsorlar, gizli reklamlar ve bileti fahiş fiyata satılan piknik vb organizasyonlarla yollarını bulmaya bakıyorlar. Bu organizasyonlarda kendilerine VİP alanlar kurmaları da şakşakçılarında herhangi bir rahatsızlığa neden olmuyor. Admin aileden tuzu kuru olduğu için okulu yarım bırakıp dünyayı gezebiliyor. Grup üyelerinin de trene kaçak binin, garda uyuyun vb. sonu tehlikeli bitebilecek tavsiyelerde bulunmalarına göz yumuyorlar.

BLOGGERLAR

Bir kere yazmakla, çizmekle edebiyatla arası iyi olan bir millet değiliz. Bu yüzden amatörce de olsa yazan insanları teşvik etmek gerekiyor. Fakat blogger “title”ını kullanan ve bu işten para kazanan birini, profesyonel bir kulvarda olduğu iddiası olduğu için ona göre yargılarız. Daha Türk dilini doğru düzgün kullanmayı beceremeden blog yazan alt segment yazarları konuşmak dahi istemiyorum. Ancak bu tür yazıların Google aramalarında (Mesela Bangkok blogları) üst sıralarda yer alışını ibretle izliyorum. Bunların bir üst segmenti, sitesine aldığı bilet sponsorları sayesinde seyahat edip üç gün kaldığı şehir hakkında sayfa sayfa yazı döşeyenler. Sanırsın Kamboçya’yı ilk keşfeden Türk kendisi. 

Ana akım gazetelerin, konaklama, ulaşım ve tüm diğer masrafları, çalıştığı medya kuruluşu tarafından karşılanan bindirilmiş kıtaları(köşe yazarları) ise en kofti olanları. Bloggerlar kadar bile yerel halka temas etmeden, şehrin hatırı sayılır otellerinde konaklıyıp, gece barlarda fuhuş pazarlığı yapan bu orta yaş üstü dalyaraklar, yazılarında klişe Türkiye ve X ülkesi karşılaştırmaları yapıp, kızların mini etekle motor kullanması gibi algıda seçicilik örneği detaylara girip, yüzeysel ötesi yazılarıyla mesleklerini icra ediyorlar.

Özetle bloggerlık usta bir uğraş gerektirir. Bloggerlık yerli çocuklarla fotoğraflar çektirmek değildir. Asya’ya, Hindistan’a yaptığınız seyahatte kendi iç dünyanızda yaptığınız yolculuk da açıkçası sikimde değil(Yaşadıkları aydınlanma da tartışılır). Bana gitmeden görmeyeceğim, ulaşamayacağım fotoğrafları, videoları ve bilgileri verebiliyor musun ben buna bakarım. Kamboçyalı çocuklarla çekildiğin fotolar karın doyurmuyor. Bana Moğolistan’ın bozkırlarında göçebe çadırında kalıp, çadırdaki hiyerarşiyi detaylı anlatıp nasıl kımız yaptıklarını belgeleyebiliyor musun, mesele bu.

Türk Gezginciliği ile maytap geçen bir anti-gezi blogu olan “www.gezmiyoruz.com” u herkese tavsiye ederim. İnstagram’da ünlenen @gezmiyoruz’un postlarını okurken gülmekten altıma kaçırıyorum. Son yıllarda sayfanın aktif olmaması üzücü, umarım yeniden sahalara dönerler.

VLOGGERLAR

Youtube'ta kanalı olan gezgin vloggerların videoları hepimizin önüne düşüyordur. İnsanların gezmesine ve deneyimlerini paylaşmasına karşı değilim. Bloggerlık azami ölçüde bir edebiyat altyapısı gerektirse de vlog çekmek salt teknik bir iş. Bu sebeple teknoloji kullanımı ve diksiyon dışında bir yetenek gerektirmiyor. Vlogger arkadaşlar izlenme sayısı oranında Youtube'tan para kazanıyorlar. Bu sebeple dikkat çekmek için Youtube kapak fotoğrafını "sex sales" felsefesinden yola çıkarak konu ile alakasız erotik görsellerden seçiyorlar(Tayland esrarın serbest, sex turizminin ise yaygın olmasından ötürü bu vlogger arkadaşların favori ülkesi). Böylece video içeriği ile ilgilenmese bile dopamin bağımlısı haline getirilen internet kullanıcıları(bilhassa beyfendiler) saniyelik de olsa meme ve göt görmek için bu videolara tıklıyorlar. Ayrıca video başlıklarının %90'ı da konu içeriğinden bağımsız ve abartılı manşetlerden ibaret. Bu da izleyicinin dikkatini çekmek için ayrı bir yöntem. İçeriklere baktığımızda ise; gezdikleri ülke hakkında doğru bilgiler paylaşmak yerine, "falanca ülkenin başkentinin en tehlikeli sokaklarına girdim" gibisinden koftiliklere imza atıyorlar. Sokak sokak bildiğim bir şehir olan Phnom Penh hakkında bizim vatandaşların çektiği video içerikleri izlediğimde götümle gülüyorum. Eleman gündüz vakti merkez marketlerin etrafında dolaşırken, ancak Eminönü kadar tehlikeli olabilecek caddelerde "şu anda şehrin en tehlikeli sokağındayız" gibisinden tiyatral koftiliklerle takipçi kazanmaya çalışıyorlar. Yabancı vloggerlarda bu derece koftilikler görmüyorum. Kendi yaptığı işi abartmak bizimki gibi ezik toplumların meşgalesi olsa gerek.

Özetle; gezin, yazın, çizin, video çekin arkadaşlar. Ama bunu samimiyetle yapın, ürününüzü ilimle, emekle yoğurun. Popüler olup fazla takipçi yakalamak adına desteksiz atmayın. Rotanızın üzerinde yaşamış ve o coğrafyayı iyi bilen biri olarak gözüm üzerinizde, haberiniz olsun.

Yorumlar

img
Site Logo

"Planlarını gece gibi sakla, vurduğunda yıldırım gibi çarp". Sun Tzu

İletişim Bilgileri

Hanoi Opera House Hanoi

sputnik.erkan@gmail.com