GARİPLİKLER ÜLKESİ KAMBOÇYA

GARİPLİKLER ÜLKESİ KAMBOÇYA

Kamboçya, pandemi öncesinde Kaş-Kabak-Olympos üçgeninde “bu ülkede daha fazla yaşanmaz morukçum.” cümlesiyle başlayan sohbetlerde en fazla adı anılan ülkelerin başında geliyordu. Bunda Kamboçya'ya gelip, bedavaya vize alındığını duyuran bloggerların ve Antalya- Kaleiçi’nden bu tarafa yaşanan toplu göçün payı büyük. Hayatın ucuz, cigaranın de facto serbest, vize işlemlerinin ise kolay olduğunun duyulması Türkiye’den Kamboçya’ya yönelik nüfus hareketinin başlıca sebepleri arasındaydı. Öyle ki Koh Rong adasının Türk adası, Sihanoukville'in Türk akınları sonucu bir Türk gölü haline geldiğini duymayan kalmadı. Yüzlerce Türk vatandaşı bir süreliğine gelip bu ülkede şanslarını denediler. Ben de Gezi eylemlerinin ardından ülkeyi terk edip, yolu bu enteresan krallığa düşenler arasındayım. Bu yazıda güler yüzlü halkını, Kamboçya'da yaşamanın püf noktalarını falan anlatmayacağım. Sekiz yıl boyunca bir çok şehrinde yaşayıp, çilesini çektiğim ülkede nasıl bir "freak show" döndüğünü gözler önüne sermek istiyorum.

Daha önceki yazılarımda detaylı anlattığım gibi Kamboçya, Pol Pot isimli Mao özentisi yarı entelektüel bir sadistin, tarım toplumu ütopyasını (Agrarian Utopia) hayata geçirmek için toplum mühendisliğinin sınırlarını zorlayarak parayı tedavülden kaldırdığı, tüm okumuş, yazmış nüfusun yok edildiği, nüfusun 1/3'ünü katledilip ülkeden kaçırıldığı talihsiz bir coğrafya. Evrimsel süreç sürekli ileriye doğru gitmesi gerekirken, entelektüel nüfusun aniden ortadan kalkması sebebiyle geriye gitmiş bir ülke.

Kamboçya dünyanın geri kalmış yoksul ülkeleri liginde olmasına rağmen, içine girildiğinde inanılmaz tezatlıklar göze çarpıyor. Bu yoksul ülkenin başkentinde, İstanbul'da göremeyeceğiniz kadar Bentley, Royce Rolls, Porsch vb. lüx araçlarla karşılaşıyorsunuz. Memur maaşının ortalama 250$ olduğu ülkede, ortalama bir memurun, rütbeli asker ve polisin altında 4x4 Lexus Jeepler olması ülkeye yeni ayak basanların dikkatini çekiyor. Yolsuzlukta ilk 30 ülkeye girmesinin sonuçlarından biri olsa gerek. Yalnız takdir edilecek bir yanı varsa Kamboçya'nın bu "fakir" imajını dünyaya çok iyi pazarlaması. İyi kötü bir demokrasiye geçilen 92 yılından 2020'ye kadar Kamboçya'ya yapılan total yardımlar 20 milyar doları bulmuş. Pandemi döneminde Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası ve gelişmiş ülkelerden yapılan medikal malzeme ve nakit yardımları(o kadar çok ki) Google üzerinden araştırıp hesaplayamadım. Piyasadaki bu lüks jeeplerin nasıl alındığı böyle bakılınca daha iyi anlaşılıyor :) Hakkını yememek lazım, pandemi dönemindeki aşı kampanyası gayet hızlı ve başarılıydı. Çin'den alınan Sinovak yaygın ve ücretsiz bir şekilde yapılırken, ABD'den bağışlanan sınırlı sayıda Biontech aşısının bazı doktorlar tarafından kara borsaya düşürülüp yabancılara fahiş fiyatlardan satılmasına tabii ki şaşırmadık. Ayrıca aşı olmak istemeyenlere 150$ karşılığında fake aşı kartı tedariki de başarılı bir hizmetti. Tüm aşı verileri WHO datasına işlendiği için Dünya Sağlık Örgütü de bu şekilde üç kağıda getirilmiş oldu.

Ülkenin acı bir tarihi olduğundan bahsetmiştik. Başkentin bir kaç sıradan tapınak dışında turistik atraksiyonları Pol Pot'un "ölüm tarlaları" ve bugün jenosit müzesi haline getirilen eski bir okuldan bozma Kızıl Khmer rejiminin işkencehane S-21 hapishanesi. Dünyanın her yerinde (Ör: Auschwitz) jenosit müzeleri insanlığa ibret olması açısından ücretsiz iken bu müzelere giriş ücretli. Bu ülke geçmiş acılarını bile paraya çevirme derdinde. Gerekçe de hep yoksul olmaları..

Ülkenin en büyük turistik atraksiyonu 900 yaşındaki kutsal Angkor Wat tapınağı ve çevresindeki irili ufaklı 120 tarihi Budist tapınak. Angkor Wat'ın işletmesi vaktiyle Vietnamlı bir gruba(Sokha Group) 99 yıllığına kiralanmış. Komplekse günlük giriş bileti 60$, 3 günlük bilet ise 91$. Senede 2.5 milyon ziyaretçi ağırlıyor (Khmer halkına ücretsiz) Varın ortalama geliri siz hesaplayın. Yerel halk da böylesi dini ve milli bir mabedin yabancı bir firmaya kiralanmasına, özellikle tarihi düşman olarak görülen Vietnam'a kiralanmasına tepkili.

Ülkede binlerce öksüz çocuk ve yüzlerce "Orphanage" yani öksüz bakım evi var. Bunların bir kısmı devlete ait bir kısmı ise özel teşebbüs. Özel olanların yarısına yakını fake. Ya yabancılar tarafından kara para aklamak için açılıyorlar ya da ebeveynler tarafından çocukları sömürerek turistlerden para toplamak için. Bazı uyanıklar köyün çocuklarını gündüz bir alana toplayıp, öksüzlermiş gibi tanıtıp bağış cukkalıyorlar. Devlet bunların bir kısmını takip edip kapattı. Bir kısmının ise hala faaliyette olduğuna adım gibi eminim. Kamboçya'da yaşadığım süre zarfında ben de bu orphanage'lardan birinde gönüllü çalışıp İngilizce dersleri verdim, yurtdışından arkadaşların toplayıp gönderdiği parayla okul malzemesi alıp bağışladım. Ama asla ellerine nakit para vermedim.

Biraz devlet dairelerinden bahsedelim. Sene 2023 ve bazı devlet dairelerindeki ofislerde masa üstü bilgisayar yok, her türlü data manuel tutuluyor. Ama memurların elinde son model telefonlar var. Bu ne yaman çelişki! Hukuk sistemi ise şu şekilde ilerliyor. Polis anlaşmazlık yaşayan tarafları mümkün mertebe mahkemeye çıkartmıyor. Taraflardan haksız olanı tespit edip, haklı olana tazminat ödetip uzlaştırmaya çalışıyor. Hem haklı bulunan taraf hem de haksız taraf bu hizmet için polise para ödüyor. Yani kazanan hep masa oluyor. Bu yüzden sakın bu ülkede kavga edeyim falan demeyin. İş mahkemeye aksettiyse de bu sefer hakim ile para pazarlığını avukatlar yapıyor. Kısacası bu ülkede sadece Money Talks. Kurumları besleyecek yeterli paranız varsa hep haklısınız demektir. Bizde farklı mı sanki dediğinizi duyar gibiyim.

Size daha epik bir olay anlatayım. Birlikte iş yapan iki Türk, bir akşam atışıyorlar. Kavga uzuyor, biri diğerini evinin önünde sıkıştırıyor ve yaralıyor. Yaralı şahıs birkaç gün sonra, ülkede mikro cerrahi olmadığı için vefat ediyor. Halbuki Vietnam'a yetiştirilebilse kurtulacak. Ama yanında kız arkadaşı diye dolaştırdığı Khmerli gold digger ne yapacağını bilmediğinden, ve meseleyi de çok iplemediğinden gerekli çabayı göstermiyor. Nasıl olsa  bir yabancı gider, diğeri gelir... Her neyse, sanık olan vatandaş cezaevine yaralama davasından giriyor. Mahkemenin diğer vatandaşın öldüğünden haberi yok. Çünkü ülkede data falan tutulmuyor. Suçlanan kişi yaralama davasından 2-3 yıl yatıp tahliye oluyor. Olaya gel :) Tam kim vurduya gidilecek ülke.

Hadi başlamışken bir olay daha anlatayım. Başkent Phnom Penh'de ülkenin tek morgu bulunuyor. Morgu işleten de Hollandalı bir adam, elemanları ise Khmerli. Birbirine yakın tarihlerde bir Norveçli ve bir İsveçli merhum morga getiriliyor. Elemenalar cenazeleri karıştırıp İsveçliyi Norveç'e, Norveçliyi de İsveç'e gönderiyorlar. Aileler cenazeleri bir açıyorlar sürpriiz :) Hadi gittiğimiz cafe restorantta siparişlerin sürekli yanlış gelmesine alıştık da bavul karıştırır gibi cenaze karıştırmazsın be kardeşim! Nasıl olsa ikisi de sarışın ve İskandinav, farketmez diye mi düşündü acaba?

Bu anlatacağım hikayenin acı bir anısı var. Yıllar önce Siem Reap kentinde akciğer kanserine yakalanan bir abimiz Phnom Penh'de Sovyet hastanesinde bi süre tedavi gördü. Kendisini ziyarete gidip ilgileniyordum. Hastane korku filmi gibiydi, refakatçılar koridorlarda beton zeminde yatıyorlardı, Allah düşürmesin. Her neyse, modern tıbbın yapacağı bir şey kalmayınca abimiz Siem Reap'e dönüp bi otel odası tutmuş, yataktan da çıkamıyor. Ailesi bana ulaşıp Western Union ile 250$ gönderdi. Ben de bi dostum aracılığı ile parayı kendisine ulaştırdım. Ertesi gün abimiz vefat etti. Otelci denen dallama yerde yatan vefat etmiş merhumun fotoğrafını çekip, Facebook'ta "already dead" notuyla paylaşınca vefat ettiğini öğrendik. Artık odasına ilk polis mi girdi, otelci mi bilemiyorum. Muhtemelen beraber kırışmışlardır, abinin üzerinden para mara çıkmadı. Kısacası bu ülkede ölmeyin, ölünüzü dirinizi soyarlar. Abimiz vasiyeti üzerine yakılmak istedi. O iş de bana düştü. Türk elçiliğindeki bir görevlinin uyarısıyla önce Sağlık Bakanlığı'na gidip cenaze işlerine bakan Budist Monk'tan kremasyon için 50$ verip izin belgesi aldık. Muhtemelen resmi ücret 10$ falandır. Ama beyaz adamı gördüler mi adeta skleri kalkıyor para diye. Bu belgeyi almadığımız takdirde cinayetten yargılanabilirmişiz. Belgeyi verip abimizi başka bir Budist Rahip eşliğinde fırına soktuk. Geleneklere göre tütsü ile saygımızı gösterip odunları ateşe verdim. Bizim geleneklerimizde olmayan bir durum, benim için epey sarsıcı bir anıydı. Abimize Allah rahmet eylesin.

Siem Reap kentinde yıllarım geçti. Bu şehirde dünya üzerinde artık sadece birkaç ülkede yasal olarak faaliyet gösteren timsah çiftlikleri var. Bazen muson yağmurları döneminde şehri sel basıyor ve yağmur suyu çiftliklerin havuzlarına doluyor. Ve 5-6 metrelik predatorler sel suyu ile birlikte şehrin ortasından geçen kanala karışıyorlar. Kamboçyalılar da 1.50 boylarıyla kanala girip bambu çubuklarla timsahları arıyorlar. Hayır karşılaşsan ne yapacaksın ki? Bazı çiftlikler apartman aralarına yapılmış. Balkondan ayağınız kayıp düşseniz aşağıda sağ kurtulma şansınız yok. Ayrıca bazı havuzların etrafında bariyer falan da göremedim. Geçenlerde bir çiftlik bakıcısının iki yaşındaki çocuğu bi boşluğunu bulup evden tek başına çıkıp evin avlusundaki timsah havuzunun içine düşüyor. Fark ettiklerinde iş işten geçmiş. Bu sene de bir timsah bakıcısı ayağı kayıp havuza düşüyor. Sonuç yine fecaat. senelerce baktığı timsahlar tarafından mideye indiriliyor. Bu ülkede farkındalık, risk analizi sıfır. Bu yüzden çocuk ölümleri de çok fazla. 

                                                      Siem Reap'te baktığı timsahlar tarafından yenilen bir timsah bakıcısı

Ülkede üç farklı yeni yıl kutlanıyor. Bizim yeni yıl, Çin yeni yılı ve Khmer yeni yılı. Khmer yeni yılında herkes sokaklarda birbirine su ve talk pudrası fırlatıyor. İçeriğinde arsenik olan talk pudrasının tonlarcasının sokaklara döküldüğünü düşünün. Bu pudaralar direk solunuyor. Sağlık Bakanlığı basit bir Google araştırmasıyla öğrenilebilecek bu bilgiyi halkla paylaşmıyor. Klasik Kamboçya manzaraları. Çevre bilinci de çok gerilerde. Bakkaldan ciklet alsanız plastik poşete koyuyorlar. Ülkede cam fabrikası yok, yurtdışından ithal geliyor. Bu sebeple kap kacak olarak plastik kullanılıyor. Geri dönüşüm de hak getire!

Önceki yazılarımda anlattığım gibi, ülke bir kara mayını cenneti. İç savaşlardan kafasını kaldıramayan ülkede 79'dan 2021'e kadar 64.950 mayın kazasında 20.000 insan can vermiş, geri kalanı da uzuvlarını kaybetmiş. Dilenen veya bişeyler satmaya çalışan ampüte insanlarla sık sık sokakta karşılaşırsınız. Yerel ve uluslararası NGO'ların çabasıyla mayınlar temizlenmeye çalışılıyor. Ancak bu iş hiç de kolay değil. Çünkü yerleştirilen mayınların haritaları yok ve askeri doktrine göre değil kafalarına göre saçma sapan yerlere yerleştirmişler. Bir ülkede kimse mi akıllı bir iş yapmaz diye soruyor olabilirsiniz. Hayır! Buraya ayak bastığınız andan itibaren saçmalıklar silsilesi peşinizi bırakmayacaktır. Hali hazırda Kamboçya'da yaşayanlar beni çok iyi anladılar, siz de bir gün yolunuz düşerse anlayacaksınız.

Gelelim Budizme. Khmer halkının inancı olan Teravada Budizmi aslında Budizm, Hinduizm ve antik inanışları olan animizmin bir karması. Her dinde olduğu gibi burada da yozlaşma var. Bazı tapınaklar çok zengin ve devlete borç verecek durumdalar. Zenginler düğünlere, açılışlara, cenazelere monkları çağırıp, trafiği kesip, tören çadırlarını kurdurup dua ettiriyorlar. Bu seramoniler günlerce sürüyor. Bu hizmet için Monklara astronomik paralar ödüyorlar. Mahallenizde cenaze varsa ayvayı yediniz. Boktan hoparlörlerden sabahın 5'inde banttan dua çalıyorlar. Ölüsüne dirisine sövüyorsunuz. Kamusal alan diye bir kavram yok. Herkes o boktan sesi dinlemek zorunda. Monkların kadınlara dokunması dahi yasak. Ama gay eğilimli olanlar Budizmin yasal boşluğundan faydalanıp birbirlerine dokunuyorlar. Buda ıslah etsin.

Kamboçya'dan bahsetmişken Çinlilere değinmemek olmaz. 2016 yılında Çin'in ülkeye kalkınma için 4 milyar dolar hibe etmesi ile birlikte ülkeye Çinli akını başladı. Bu verilen paraların amacı Kamboçya'yı Çin'in ünlü "kuşak ve yol" projesine, yani Sri Lanka, Laos, Pakistan ve bir çok Afrika ülkesine yaptığı gibi yeni ipek yolu projesine dahil etmek istemesiydi. Tabi Çin'den ülkeye hayırlı bir kitle gelmedi. Komünist Parti'de yakını olan bir kısım çakal, Çin bankalarından krediyi alıp, Kamboçya'da kara paralarını aklamak için inşaat projelerine başlayıp, ardından proje tamamlanmadan kayıplara karıştılar. Çin mafyası ise illegal işlerini yürütecek uygun zemini bulduğu için ülkeye yerleşti. Çin mafyası ile birlikte Çin'in envayi çeşir uyuşturucusu ve escortları da ülkeye giriş yaptı. Konuyu detaylandıracağım, komik bir hikaye ile devam edelim. Geçtiğimiz yıllarda başkent Phnom Penh'in göbeği BKK1 bölgesinde sabah kalkanlar sokakta kendi halinde yürüyen genç bir aslan ile karşılaştılar. Aslan, tiktok fenomeni olan varlıklı bir Çinliye aitti. Pençelerini ve dişlerini söktüğü aslan ile Tiktok videoları çekerek ünlenmiş. Aslan, kafesi açık iken bir fırsatını bulup evden kaçıyor ve şehrin sokaklarını arşınlıyor. Vahşi doğayı koruma birimi, aslanı rehabilitasyon merkezine alıp iki hafta kadar tuttu. Sahibine de para cezası kesildi. İki hafta sonra ne olduysa para cezası iptal edilip aslan sahibine geri iade edildi. Aslancık hala aynı binada yaşamaya devam ediyor. This is Cambodia.

                                                                        Phnom Penh, BKK 1, Street 306

Çinlilerden bahsetmişken Sihanoukville'i es geçmek olmaz. Sihanoukville 2016'ya kadar Kamboçya'nın turizm merkezi olan bir sahil şehriydi. Hindistan'ı tüketip buraya yerleşmiş hippieler, techno ve psy trance sevdalıları, eğlence düşkünü backpackerların mesken tuttuğu, ucuz hostelların, bungalowların bulunduğu bir hedonizm merkeziydi. Ayrıca şehirde ve bot ile bir saat uzaklıktaki adalarda çok sayıda Türk yaşıyordu. Koh Rong adasındaki işletmelerin yarısı Türklere aitti. Şehirdeki business hayatını problemli üç millet Türkler, Ruslar ve İsrailliler birlikte domine ediyorlardı. 2016'da Sihanoukville'i yeni bir kumarhaneler şehri Makao yapma kararı alındı ve Çinli yatırımcılar aç bir dragon gibi kente hücum ettiler. Bir anda emlak fiyatları abartısız on katına çıktı. Şehirde yaşayan yabancılar kiralık evlerinden, işletmelerinden kontratlarına bakılmaksızın apar topar çıkartıldılar. Kepçelerin dayandığı dükkanlardan mallarını güç bela kurtardılar. Kamboçun dişine dolar yeşili değimişti. Aynı anda yüzden fazla kumarhane projesi, gökdelenler, oteller, altyapı ve yol çalışmaları başladı ve şehir üç yıl boyunca adım atılmayacak bir inşaat alanına döndü. Muson sezonunda ise çamur deryasına... Yol yapmak için denizi doldurdular, şehrin çehresini tamamiyle değiştirdiler. Büyük girişimlerin yanında restaurant, market gibi Çinli küçük işletmeciler de şehirde tutunmaya çalıştılar. 2019 yılı itibariyle şehirdeki iş hayatının %90'ı Çinlilerin elindeydi, tabelalar Çinceye dönmüştü. Çin adeta virüs gibi her yeri sardı. İşsiz kalan Kamboçyalılar şehri terk etmek zorunda kaldılar. Artık bu şehirde merkezi bir yerde dükkan kiralamanın maliyeti Paris/Şanzelize'den bile yüksekti.

Kamboçya'da casino açmak için gerekli sertifikanın maliyeti 1 milyon$. Bu parayı ödemek istemeyen bazı Çinli casinocular şehirde villalar, binalar kiralayıp içlerine bilgisayarlar, kameralar ve kumar masaları kurup online kumar oynatmaya başladılar. Duruma uyanan Kamboçya hükümeti online kumarı yasakladı ve operasyonlara başladı. Kaçak online casinolar basılıp, çalışanlar deport edildi. Bunun üzerine binlerce Çinli ülkeyi terk etmek için havaalanlarına akın ettiler. Böylece Çinliler yüzünden şişen balon emlak piyasası bir anda yere çakıldı. Ve işin kötüsü artık bu binaları tutacak olan Avrupalılar da ülkeyi terk etmişlerdi. Aç gözlü yatırımcılar ve yerli ev sahipleri boş binaları ile ortada kalmışlardı. Sihanoukville'in bazı sokakları hayalet mahallelere dönmüştü.

                                       Deport edildikten sonra Çin polisi tarafından teslim alınan suç örgütü üyeleri

Sihanoukville'in Otres köyü benim taşındığım sene bir hippi köyüydü. Bugünlerde ise aynı lokasyon dünyanın online dolandırıcılığının yönetildiği, 24 saat kale gibi korunan bir suç merkezi. İçeri giriş ve çıkışların kontrollü yapıldığı, yaklaşık 12.000 kişinin çalıştığı, Çin mafyasının kontrolünde devasa legal bir insan kaçakçılığı merkezinden bahsediyoruz. Çin dışında Tayland, Filipinler, Vietnam ve Asya'nın diğer yoksul ülkelerinden gelen çalışanlar farklı vaatlerle kandırılıp, içeriye adım attıkları andan itibaren pasaportlarına el koyulup, zorla çalıştırılıp, ayrılmak ve kaçmak isteyenler ise dövülüp, işkenceye maruz bırakılıyorlar. Pandemi döneminde alt üst olan ve sınırları kapanan ülkede işsiz kalan Ruslar, Ukraynalılar ve Türkler de yüksek kazanç vaatleriyle işe alındılar. Covid-19 bahane edilerek insanların China town dışına çıkmasına izin verilmedi. Bazı çalışanlar 1,5 sene burada mahsur kaldılar. Bu arada içerisi restaurantlar, cafeler, yüzme havuzu, spor alanları gibi sosyal mekanların bulunduğu, şehir içinde özerk bir şehir görüntüsü taşıyor. Çalışanlar dorm usulü odalarda, ekip arkadaşları ile birlikte kalıyorlar.

                                                               Bir toplama kampını andıran China Town

 

Bu görkemli suç merkezinin çalışma yöntemi şu şekilde; içeride patronları Çinli olan yüzlerce şirket var. Şirketlerin de kendilerine ait ofisleri ve yatakhaneleri. Her bir şirket insan kaçakçılığı yapan bir mafya yapılanması. Zorla içeride tuttukları insanlar aracılığı ile büyük bir online dolandırıcılık ağı kurmuşlar. İlk planda  çekici Asyalı ve Slav kızları vitrin olarak kullanıyorlar. Bu kızlar kumarbazlara online kumar hizmeti veriyorlar. Samimiyeti yükselttikleri zaman ise kripto ve diğer yatırım ensturmanlarına yönlendiriyorlar. Diğer bir yöntem de çalışanlar kendilerine verilen farklı telefonlardan Tiktok, Instagram, Tinder, Facebook, Whatsapp gibi sosyal ağlarda fake kadın profilleri açıyor ve bu profiller üzerinden dünyanın çeşitli ülkelerinden erkeklerle sohbet ediyorlar. Güven kazanmak amacıyla bazen içerdeki genç ve güzel kızlar müşterilerle kısa kameralı sohbetler de gerçekleştiriyorlar. Bu kızların çoğunun İngilizcesi bu işler için yeterli değil. Vitrinde kızlar kendini gösterdikten sonra yazışmayı içerideki Filipinli veya İngilizcesi yeterli başka bir eleman devralıyor. Flörtleşme belirli bir seviyeye ulaşınca kripto ve stok markete yönlendirerek bir süre kazandırıyormuş gibi yapıyorlar. Tabi ortada ne yatırım ne de kazanılan bir para var. İçerdekileri yazılımcılar bu tezgahı kitabına göre ayarlıyorlar. Müşteri kıvama gelip daha büyük yatırım için ikna olunca da para transferinin hemen ardından müşteriyi tüm sosyal platformlardan engelliyorlar. Mesajlarınızın karşısında kırmızı ünlemli iletilmedi ibaresi görüldüğünde geçmiş olsun. Dolandırıldınız. Bu yolla Çin mafyası milyonlarca doları tokatlıyor. İşte Instagram ve Tinder'da karşınıza çıkan ve bi süre sonra stock market'ten lafı açan fake Asyalı profillerin arkasında yatan gerçek bu. Muhtemelen Kamboçya'da veya başka bir Asya ülkesindeki suç merkezinde bir erkekle sohbet ediyorsunuz.

Karşıda hayatı kayan, intihar eden, ailesi dağılan insanlar bu vitrin yüzü olan Rus, Ukraynalı hanımefendileri zerre rahatsız etmiyor. Çinlileri zaten etmez, çoğunun varoluşsal olarak insan veya hayvan hiç bir canlı ile empati kurmaları söz konusu değil. O yüzden kamera karşısında canlı canlı ahtapot yiyebiliyorlar, milyonlarca Çinli de bu videoları tıklayıp beğeniyor. Bu Rus hanımefendiler online dolandırıcılıktan ayda 10-20bin dolar gibi inanılmaz paralar kazanıyorlar. Bu paraları vicdanları zedelenmeden şehirde çatır çatır yiyorlar. Çoğu da uyuşturucu bağımlısı diyebilirim. Çinli patronların parayı ezme şekli ve israf kültürü Arap şeyhlerini aratmayacak ölçüde. Restoranlara oturup, adını bile bilmedikleri yemeklerle masayı donatıp, yemeklerin biraz tadına bakıp yemeden masadan kalkıyor ve bu masalara yüzlerce dolar ödüyorlar. Ortalama gelirin 220 dolar olduğu ve yoksulluğun kol gezdiği bir ülkede bu gösteriş kültürü ve israf insanın kanına dokunuyor.

China Town'da beklenen performansı gösteremeyen, yeterince müşteri dolandıramayanlar başka şirketlere satılmakla tehdit ediliyorlar. Kaçma girişiminde bulunanlar dayak ve işkenceden geçiyor. İçeride bir sürü intihar vakası gerçekleşti. Haftada en az iki kez ambulansın girdiğini söylüyor dış kapıda yiyecek satan Kamboçyalı bir kadın. Çok güzel Çinli bir kız kendisinden yemek alıyormuş. Bir gün kızı gözü mor, kolu askıda görmüş. Bir daha da kendisinden haber alınamamış. Ara sıra intihar eden ya da öldürülen insanların cesetleri tesis dışındaki arazilerde bulunuyor. Benim yaşadığım yıllarda bir sürü 18-19 yaşında Çinli genç kız gökdelenlerden kendilerini aşağı bırakarak intihar etti. Kim bilir bu zavallı insanlara neler yaşatıldı.

                                                          Boş arazide bulunan bir ceset ve fonda China Town

Pandemi döneminde işsiz kalan bir Türk arkadaşımız da China Town'ın içindeki bir şirketin ilanına başvurup işe başladı. İşin online dolandırıcılık olduğunu öğrenen arkadaşımız vicdanlı davranıp, sahte kadın  profilinden sohbet ettiği hiç bir müşteriyi dolandıramıyor. Performans gösterememesi üzerine Çinli patronu, içeride konakladığı için kendisine borçlu olduğunu, arkadaşımızı başka bir ilde faaliyet gösteren farklı bir Çinli firmaya satacağını söylüyor. İnsan kaçakçılığı kurbanı olacağını anlayan dostumuz bizlere haber veriyor, biz de Türk Konsolosluğunu harekete geçiriyoruz. Asyalı olmadığı için işe başlarken pasaportunu alma konusunda ısrar etmiyorlar, pasaportunu saklayarak uyanık davranıyor. Normalde ihbarlar konusunda duyarsız olan polis, Elçilik araya girdiği için tesisin dış kapısına gitmeye ikna oluyor. Dostumuz yiğit bir insan olduğu için karambole getirip Filipinli oda arkadaşlarını da kendisiyle birlikte kurtarmaya çalışıyor. Dış kapıda polis ile buluşup öteki oda arkadaşlarını beklemeleri gerektiğini, yoksa kendisinin de gelmeyeceğini söylüyor. Polis önce Filipinlileri kurtarmaya ikna olmuyor, arkadaşımızın ısrarı sonucu polis diğer insanları da bekleyip 10'a yakın insanı bu cehennemden çıkartıyor. Asya ülkelerinin konsoloslukları gelen ihbar telefonları karşında ölü taklidi yapıyorlar. İçeriden kurtulan Çinli bir çalışan, Çin Büyükelçiliği'nden yardım talep ettiğini, kendisine  "her yetişkin aldığı kararların bedelini kendisi öder" şeklinde cevap verildiğini anlatıyor. Her ne kadar hükümeti eleştirsek de Türk Elçiliği son raddede insanına bir şekilde sahip çıkıyor.

                                          İnsan kaçakçılığı suçundan tututklanan Çinli mafya üyeleri ve suç aletleri

Kamboçya ve diğer güneydoğu Asya ülkelerindeki online dolandırıcılık şebekeleri Çinli yönetmen Ao Shen'in dikkatini çekmiş. Online kumarda tüm varlığını kaybedip inithar eden Çinli bir kurbanın hikayesinin izini süren yönetmen, Çinli bir yapım şirketi ile anlaşıp hikayeyi filmleştirme kararı alıyor. No More Bets adıyla bu yıl vizyona giren film, Kamboçya ve Myanmar'da büyük tartışmalara neden olup, gösterimi yasaklanıyor. Aslında film farazi bir Asya ülkesinde geçiyor. Ancak filmdeki tüm semboller Kamboçya'yı işaret ediyor. Myanmar da suçluluk psikolojisi ile kendi ülkesinin hedefe koyulduğunu düşünüp filmi banlıyor. İzlemenizi tavsiye ederim.

 

Pandemi döneminde evimi Çinli bir ev arkadaşıyla paylaştım. Mike isminde bir elemandı. Asyalılar için batılı isimler kullanmak pek havalı. İsmi Mike ama bulaşık deterjanı ve süngeri kullanmayı bir senede öğrenemedi, her neyse. Mike bir gün bana Çinlilerin Whatsapp, Instagram karşımı dandik bir ara yüzü olan sosyal medya hesabı olan WeChat'te, fotoğrafı ile birlikte ayı yavrusu kalbi ve başka yaban hayvanı ilanları olan bir et tedarikçisinin ilanını gösterdi. İlan yeri tabi ki Sihanoukville şehriydi. Kamboçyalılar ormanda yakaladıkları yavru ayıları Çinli tedarikçiye getiriyorlar, tedarikçi de afrodizyak iddiası ile yüksek fiyattan Çinlilere satıyor. Senaryoyu çözmek için Einstein olmaya gerek yok. Mike'ı bu profilin ekran görüntüsünü bana vermesi için ikna etmem 3 gün sürdü. Ne olursa olsun kimliğini açıklamayacağım konusunda bana güvendi(Orijinal ismi bu olmadığı için rahatça paylaşıyorum). İleri seviyede Çince bilen ve WeChat hesabı olan Türk bir kadın yoldaş, ilanı bulup ID'sini bana verdi. Katledilen yavru ayıların intikamını almaya ant içtik.  Ben de başka Türk dostlar aracılığı ile bu ID'yi Vahşi Yaşamı Koruma ihbar hattına bildirdim. Zaman içinde bu kurum ile yazışarak süreci takip etmeye çalıştım. Bu NGO'nun yetkilileri Ukraynalı idi. Rus ve Ukraynalılar, menfaatleri olmayan hiç bir işe gönüllü girmezler. Ne dolaplar dönüyor bilmiyorum ama konu ile ilgili hiç bir aksiyon alınmadığını biliyorum. Yapılması gereken tek şey, Çince bilen birinin et siparişi verip şebekeye suç üstü yapması idi. Yapmadılar.

Bu makalenin kapak fotoğrafı olarak, Kamboçya insanının çorap üzerine giydiği parmak arası terliği seçtim. Yıl boyu 35 derece olan tropikal iklimde çoraplar ve eldivenler güneş altında bronzlaşmamak için giyiliyor. Zira beyaz tene sahip olmak Asya insanı için hayati öneme sahip. Çorapların üzerine zorla geçirilen parmak arası terlik, çorap ayağın şeklini alana kadar günlerce ayak parmaklarına eziyet ediyor. Halbuki düz terlik giyilse bu sıkıntı yaşanmayacak. Bu alışkanlıkları bile günlük hayatlarını kolaylaştıracak pratiklikten, analitik düşünceden ne derece uzak bir hayat sürüldüğünü özetler nitelikte.

Kamboçya, tüm dertlerine, tasasına rağmen hoş görülü (gamsızlıktan kaynaklı), güler yüzlü insanların ülkesi. Şayet maceracı bir ruha sahipseniz, risk almayı seviyorsanız, farklı koşullara adapte olabiliyor, konfor alanı dışına çıkmakta zorlanmıyorsanız bu ülkeye gelip bir süre yaşamak size eşsiz deneyimler kazandıracak, sizi geliştirecektir.  Ayrıca Türkiye ile karşılaştırıldığında çok daha tehlikeli gibi gözükmesine rağmen huzurlu bir ülke. Burada edindiğiniz saf , karşılıksız dostlukları Türkiye'de bulamazsınız. Bir avantaj olarak; Kamboçya  burada yaşamak isteyen yabancılara kapılarını sonuna kadar açmış durumda. Bu sebeple ülkede geçirdiğim sekiz yılı her şeye rağmen güzel bir deneyim olarak görüyorum. Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Düşüncelerinizi yorum kısmına bırakınız.

 

Yorumlar

img
Site Logo

"Planlarını gece gibi sakla, vurduğunda yıldırım gibi çarp". Sun Tzu

İletişim Bilgileri

Hanoi Opera House Hanoi

sputnik.erkan@gmail.com